Antalya deprem gündeminde şehir zemini, fay hatları ve geleceğe yönelik güvenli öneriler hakkında net, akıcı ve akılda kalıcı bir özet.

Antalya, yıllara meydan okuyan bir deprem geçmişine sahip; şehir, kıyı hattı boyunca uzanan faylar ve iç bölgelerdeki sismik potansiyelle şekillenmiş durumda. 1900’lerden bugüne kadar kaydedilen deprem olayları, en hafiflerinden en şiddetlilerin uçsuz bucaksız bir yelpazeye yayıldığını gösteriyor. Özellikle 3 Ekim 1914’teki 7 büyüklüğündeki sarsıntının ardından, Burdur’un 93 kilometre güneydoğusundaki bölgenin etkisi ve akabinde meydana gelen diğer depremler, şehrin toprağındaki hareketliliğin altını çiziyor.
Antalya’nın yer aldığı coğrafyada tek bir deprem tehlikesinin olmadığını söylemek mümkün değil. Kentin güneyinde yer alan Helen Yayı, 100 kilometre kadar uzakta olsa da büyük depremlere hazırlıklı olması gereken bir yapı taşıdır. Bu gerçeğin yanında, kekik gibi kıyı bölgelerde bulunan kekova adalarının sismik geçmişi de dikkat çekicidir. Şehrin deprem geçmişi, 8 Aralık gününe rastlayan ve 4’ten büyük sarsıntıları içeren ardı ardına gelen olaylarla da örülmüştür; gece yarısı 03.31’de başlayan 4.3 büyüklüğündeki deprem, gün içinde mikro sarsıntıları tetiklemiş ve 13.21’te 5.2’lik kayıtlara yansımıştır.
Gözler şimdi, bu depremlerin ardındaki riskleri nasıl anlamamız gerektiğine çeviriliyor.
Milliyet.com.tr ile konuşan Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi ve Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen, Antalya’nın deprem karnesini değerlendirdi. “Şehrin deprem durumu…
Antalya çevresindeki faylar hakkında konuşan Özmen, MTA’nın 2013 haritasına göre Kale ve Kekova faylarının 5.1–6.7 büyüklüğüne kadar deprem üretebileceğini belirtti. Ayrıca Akdeniz’deki Helenik-Kıbrıs Yay sistemi ile Burdur fay zonu gibi potansiyel hatlar Antalya’da etkili olabilir. Ancak kent merkezi, geçmişte bazı bölgelerde hasar görmüş olsa da deprem açısından nispeten daha az riskli bir konumda değerlendirilmişti. Yeni deprem tehlike haritası ise Kuzey Anadolu, Doğu Anadolu ve Ege fayları ile ilişkilendirilmesi gereken bir tablo sunuyor; bu da şehrin kırılganlık yapısına dair ipuçları veriyor.
“Antalya’daki zemin yapısı da önemli bir belirleyici,” diyen Özmen, alüvyon zeminler üzerinde kurulmuş yerleşimlerin deprem sırasında daha yüksek hasar riski taşıyabileceğini vurguladı. Karbonatlı kayaçların suyla temas ettiğinde çözünmesi ve yeraltında boşluklar oluşması ihtimali, deprem etkilerini daha karmaşık hale getiriyor. Şehrin sahil bandında bu tür zeminlerin yaygın olması da dikkate alınması gereken bir gerçek.
Leonardo da Vinci’nin yazılarında bile iz bırakan 1743 depremine dair kayıtlar, Antalya’nın depremlere karşı tamamen etkisiz olmadığını gösteriyor. Limanda su seviyesinin çekildiği, evlerin zarar gördüğü ve Sıçan Adası’nın bazı bölgelerinin suya gömüldüğü bu olaylar, şehrin fay hatlarına olan yakınlığını bir kez daha hatırlatıyor.
Bu geçmiş, günümüz için de gelecek depremler için öngörüleri güçlendiriyor. Özmen, son döneme ait verilerin ışığında, 4.9 büyüklüğündeki artçıların olabileceğini ve bazı durumlarda 4.0 büyüklüğüne kadar ulaşabilecek sarsıntıların tekrarlandıralabileceğini ifade ediyor. Böylece Antalya’daki yerleşimlerin, özellikle zemin özelliklerine uygunluğu gözetilerek inşa edilmesi gerekliliği yeniden vurgulanmış oluyor.
Yağmurun zemin üzerinde bıraktığı etkiler Bir başka tarihsel analiz de Marsilya Ticaret Odası arşivlerinden geliyor. 1743 depreminde limanda görülen su çekilmesi, evlerin yıkımı ve sur duvarlarından kopan kaya parçaları gibi olaylar anlatılır. Bu kayıtlar, şehrin kıyı bölgelerindeki fay ağına karşı dayanıklılık geliştirilmesi gerektiğini hatırlatır. Özmen, 1459’daki depremden Leonardo da Vinci’nin yazılarında da söz edildiğini belirterek, Antalya körfezinin açıklarında meydana gelebilecek depremlerin şehir üzerinde geniş etkiler yaratabileceğini vurguluyor. Sonuç olarak, Antalya için deprem riski yalnızca tek bir hat üzerinden değil, çok sayıda etkenin birleştiği çok boyutlu bir tablo olarak karşımıza çıkıyor. Güncel verilerle ilerleyen çalışmalar, 4.9 büyüklüğündeki sarsıntıların artçı olabileceğini, dış etkilerin deprem etkilerini tetikleyebileceğini ve zeminin çeşitliliğinin hasarı nasıl değiştireceğini netleştirmeye devam ediyor.
da Antalya için ayrı bir risk unsuru oluşturuyor. Karbonatlı zeminler, suyla temas ettiklerinde deformasyon ve kaya düşmesi potansiyeli kazanır; bu da deprem etkilerini artırabilir. Şehrin ovalarda ve alüvyon zeminlerde yoğunlaşması, uygun yapısal çözümlerle desteklenmediği takdirde önemli zararlar doğurabilir.