Regeneration Yenilenmenin İzinde: Pınar Tınç’ın Bozcaada’da Evrilen Tutkusu ile doğayla bütünleşen bir yolculuk.
Pınar Tınç, geçmiş yıllarda sergilediği İşler “Seni Seviyorum Anne”, “Masumiyet”, “Yuvaya Dönüş” ve “Je Ta’ime” ile sanatseverleri karşılamıştı. Bu kez Bozcaada Itırlı Bahçe Sanat Galerisi’nde gerçekleşen “Regeneration-Yenilenme” sergisiyle izleyiciyle buluşuyor. Tınç, ada yaşamının izlerini sürüyor ve bitiş ile başlangıç arasındaki ikilemi yeniden düşünmeye davet ediyor.
Yeni işlerinizde ‘ruh, zihin ve beden’ kavramları nasıl işleniyor? Bu üç öğe eserlerinize nasıl yansıyor?
Ruh, görünmeyen ama güçlü hislerle dolu olan alanı temsil eder; zihin, sürekli çözümleme ve kırılgan düşüncelerin dinamiğini gösterir; beden ise tüm bu soyutluğu taşıyan ve dünyaya kök salan fiziksel formu simgeler. Bu üç katmanı birbirinden ayrı tutmak yerine, işlerimde onları iç içe geçirerek bir bütün halinde algılanmasını hedefliyorum. Çünkü insanın özü, bu katmanların birbirini dönüştüren karşılıklı etkileşiminde saklı.
Soyut geometrik düzenlemeleri parçalayarak yeni biçimler kazandırmanız “Yenilenme”yle nasıl ilişkilendiriliyor?
Soyut geometriyi bölerek yeniden yapılandırmak, aslında yenilenme arayışımın somut ifadesi. Geometri zihnin düzenini temsil eder; fakat ben bu düzeni kırarak ruhsal ve bedensel titreşimleri ortaya çıkarmak istiyorum. Parçalamak yok etme amacı taşımıyor; daha çok, farklı bir formda var etmek anlamına geliyor. Bu yaklaşım, insanın yaşam boyu sınırlarını kırıp yeniden doğmasına benziyor.
Kaya gibi hafıza ve geçmiş that you incorporate into your works: Hafıza resimlerde nasıl bir bağ kuruyor?
Hafıza, resimlerimde katman katman açılan renkler ve biçimler olarak tezahür ediyor. Bazen denizin mavisi, bazen bir taşın dokusu, bazen de bir sokağın boşluğu olarak ortaya çıkıyor. Zamanla konuşmak için var olan hafıza, bana da bu diyaloğu kurma imkanı sunuyor.
“Yok Oluş, Var Oluş ve Rejenerasyon” kavramları sizde ne ifade ediyor?
Bugünün ana sorularını oluşturan bu kavramlar, yok oluşla yüzleşmenin varoluşun ağırlığını fark ettirdiğini söylüyor. Varoluş her an yeniden kurulabilen bir mucize; rejenerasyon ise yaşamın en umut verici yönü olarak karşımıza çıkar: Yaraların iyileşmesi, toprağın yeniden yeşermesi ve insanın kendini defalarca yeniden inşa edebilmesi. Bu sergiyle izleyiciye de şu çağrıyı yapmak istiyorum: Karanlığın içinde bile yeni bir varoluşun tohumları saklıdır. Sanat, benim için bir tür varoluş laboratuvarı; boya, tuval ve biçim üzerinden yürütülen her deney, insanın hakikatine erişmeyi sağlar. Bu süreçte resimlerimin ruhu, zihni ve bedeni hatırlatıcı imgeler sunmasını diliyorum.