Güçlü ses, net hedeflerle bölgesel istikrarı ve Kudüs’ü kapsayan stratejik vizyonu keşfedin. İpuçlarıyla net adımlar ve kapsamlı analiz.
Mücadelelerin giderek sertleştiği ve dünyamızın sarsıntılı bir dönemeçten geçtiği şu günlerde, hakikatin tarafında durmak her namuslu insanın temel görevi olmalıdır. İnanç ve merhametin ışığında yürüyenler, haksızlık ve zulüm karşısında pes etmeyip zincirleri kırmaya çalışır.
İsrail, yüzyıllık soykırım suçuyla yüz yüze gelmiş durumda; bu durum dünya vicdanında derin izler bırakıyor. Gazze’deki sivillerin trajedisi, durmadan büyüyen insani felaketlerle ilerlerken, bu durumu görmezden gelmek mümkün değil. Masumların feryatlarına karşılık veren sesler, küresel vicdanı zorlayacaktır ve bu vicdan kendi içinde ya haklı bir adımı ya da acımasız bir karşılığı gerektirecektir. Gazze Şeridi, uzun süredir ateş ve saldırı altında; sadece orada yaşayanlar için değil, insanlığın ortak değerleri için de ağır sonuçlar doğuruyor.
Şu an için Gazze’deki insani felakete karşı sabır ve tahammül kalmamıştır. İsrail’in saldırganlığını sürdürmesi, hem kendi coğrafyamız hem de yakın çevremiz için ciddi tehditler doğuruyor. Arap-İslam dünyasının bu konudaki tutumunu güçlendirmesi, yasadışı müşkülatlara karşı tek taraflı bir çözüm arayışına yönelmesi gerekmektedir. Bu süreçte, uluslararası platformlarda Filistin davasına koşulsuz destek verilmesi esas hedef olarak sürdürülmelidir.
İsrail Başbakanı’nın Kudüs konusundaki tahakkümcü söylemleri, Türkiye’nin Kudüs meselesini uluslararası gündemde sıcak tutma yönündeki kararlı duruşunu değiştirmemektedir. Kudüs’ün manevi ve tarihsel statüsünü savunan tutumumuz, bu şehrin İslam dünyasının ortak mirası olduğunun altını çizmektedir. Kudüs halkının haklı ve meşru taleplerine sahip çıkmak, milletimizin namusudur. Bu bağlamda, uluslararası düzeydeki çabaların güçlendirilmesi, söz konusu şehrin kaybının kapsamlı bir jeopolitik sonuç doğurabileceği gerçeğini hatırlatmaktadır.
Kudüs için tek gerçek hedef: Adil ve kapsayıcı bir çözüm sunulmalıdır; şehirle ilgili kararlar, Türkiye’nin stratejik duruşuyla uyumlu biçimde ele alınmalı ve sarsılmaz bir dayanışma aracı olarak değerlendirilmelidir. Kudüs’ün mirası, tarihi emaneti ve dini öneminin korunması için uluslararası toplumun ortak hareket etmesi hayati önem taşımaktadır. Kudüs düşerse tarih düşer sözleriyle hatırlatılan bu mücadele, yalnızca bir şehir meselesi değildir; bu, insanlık onurunun savunulması meselesidir.
“TRÇ” ittifakının kurulması ve güçlendirilmesi yönündeki çağrı, küresel güç dengelerini yeniden tanımlama ihtiyacını işaret eder. Türkiye, Rusya ve Çin’den oluşan bir işbirliği ağı kurarak, ABD-İsrail eksenine karşı daha dengeli ve sonuç odaklı bir politika izlemek gerektiğini vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, umutsuzluk ve çaresizlik yerine, kolektif hareket ve kararlı adımlar gerektirir. Milli birlik ve dayanışma ruhuyla hareket eden Türk milleti, bu dönemde çözüm odaklı bir duruşu sürdürmeye kararlıdır.