DOLAR
40,9706
EURO
47,9550
ALTIN
4.430,94
BIST
11.372,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
28°C
İstanbul
28°C
Parçalı Bulutlu
Salı Açık
27°C
Çarşamba Çok Bulutlu
27°C
Perşembe Açık
28°C
Cuma Açık
30°C

Verda’nın Ölümü: Ata’nın İçsel Yolculuğu ve Kadın Cinayetlerine Dair Sansürsüz Bir Bakış

Verda’nın ölümüyle başlayan İçsel yolculuk: Ata’nın bakış açısı, kadın cinayetlerine sansürsüz bir dille derinlemesine analiz.

Verda’nın Ölümü: Ata’nın İçsel Yolculuğu ve Kadın Cinayetlerine Dair Sansürsüz Bir Bakış
24.08.2025 07:34
A+
A-

İtibarlı ve güçlü bir adam olan Ata, dışarıdan bakıldığında hem bir bakan hem de eşinin kutsal sayılan ilişkisini sürdürmeye çalışırken, Verda’yı kaybeder. Bu haber gazetelerde pek yer bulmaz; asıl yüzleşme, Verda’nın dünyadan giderken Ata’nın üzerinden geçer. İnci Aral, bu romanda karısının ölümüne giden süreci onun ağzından aktarıyor ve erkeklik normlarını sorgulayarak kadına yönelik şiddeti sert bir dille lanetliyor. En çok da, cezalandırılmayı gerektiren yanlışı derinlemesine irdeleyen bir yaklaşım sunuyor.

“Verda’nın Ölümü” çok cesur bir roman. Karısını öldürmüş bir adamla birlikte cinayete giden yolculuğu adım adım takip ediyoruz. Sizi böyle bir öykü yazmaya yönelten neydi? Bugün ülkemizde artan kadın cinayetleri toplumsal bir kriz olarak karşımızda duruyor. 2025 yılının ilk altı ayında 336 kadın, eşleri ya da yakın erkek ilişkileriyle ilişkili kişiler tarafından hayatını kaybetti. Bu yalnızca fiziksel bir eylem değil; değişen yaşamlar ve eskimiş erkeklik ölçütleri karşısında öz savunma ve özgürleşme ihtiyacı doğuyor. Sistem ise bu sorunu ciddiyetle ele almakta yetersiz kalıyor.

Kitapta karısını öldüren Ata, iyi eğitimli ve üst mevkilere sahip bir erkek olarak tasvir ediliyor. Böyle bir karakter yaratarak kadın cinayetlerinin belli bir sosyal sınıfa özgü olduğuna dair bir mesaj mı vermek istediniz? Bir kadını öldürebilecek potansiyelde olan, ama yaptığının muhasebesini yapabilecek düzeyde bir karakter yaratmayı amaçladım. Mevki, eğitim ya da demokrasi gibi etkenler bu tür vakalarda tek başına belirleyici değildir; erkekler içsel yıkımla karşı karşıya kalabilirler. Atılmışlık, terk edilme ve sevdiği kadının hakimiyetinden kopuş, çoğu kez erkeği öfke ve kinle doldurur. Romanımdaki üst düzey bürokrat karakter, karısı genç bir soprano olan bir kadının yarattığı baskıyı hissederken, içsel bir çaresizlikle yüzleşir. Kadını “tapulu malı gibi” görmenin karşısında duran diyaloglar, bu erkeklik krizinin acıklı yanlarını derinleştirir. Bu romanda, suç işlemiş bir erkeğin pişmanlığı ve ruhsal çatışması yakından betimlenir.

Bir suçlunun, özellikle karısını öldürdüğünün ardından yaşadığı iç dünyasını izlemek nasıl bir deneyim? En çok hangi hâli sizi etkiledi? Başlangıçta iyi niyetli, karısını çok seven bir adamın nihai nefret ve kıskançlık sarmalına sürüklenmesi trajik ve çarpıcıdır. Ancak bir cana mal olan bu öyküyü anlatmak kolay değildir; kahraman, suçun büyüklüğünün farkındadır ve cezalandırılmayı ister. Bununla birlikte, sistemin onu suçsuz gösterme çabalarıyla karşı karşıya kalır. Bu süreçte, kadın cinayetlerine verilen cezaların yetersizliği ve infaz süreçlerindeki adaletsizlikler özellikle vurgulanır.

Bir kadın olarak tarafsız kalabilmeyi nasıl başardınız? Yazar olarak kahramanın kimliğini vedalaşmadan içinde yaşatırım. Onu anlatırken kendimi kahramanın yerine koyar, sancılı bir süreçle mücadele ederim. Kan görmek ve kokusunu hissetmek zor olsa da, inandırıcı bir anlatım için bu sorumluluğu üstlenirim. Öfkenin iradeyi kilitleyen vahşi etkisi ve nefretin bilinci devre dışı bırakan gücü, eserin temel dinamiklerindendir.

İnsan doğasının en ilkel köşelerine inerek, bastırılmayan o ilkel gücün sonuçlarını nasıl betimliyorsunuz? Öfke, iradeyi ve insan varlığını kilitleyen vahşi bir etkidir. Nefret ise bilinci geçici olarak devre dışına iter. İlk anlarda kontrollü gibi görünen bu birleşim, sonuçları hesaplanamayacak bir güçle işler. Ayıldığınızda ise gerçeğin korkunç yüzü ortaya çıkar.

Ata bir politikacı ve işlediği suçun yanına kâr kalması için uğraşanlar mevcutken, en büyük cezanın ne olduğuna dair fikriniz nedir? Vicdan varsa, bu tür bir suç asla yanına kar kalmaz. Hayatta kalma çabası, çocuklardan ve geçmişten kopuş, uzun ve yıpratıcı bir süreçtir. Olay unutulmaz; geçmişin güzel günleri ve gelecek umutları kanla birlikte erir. Kişi fiziksel olarak ölmemiş olsa bile, damgalanmış bir varlık olarak sürünmeye mahkum olur.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.