DOLAR
42,9027
EURO
50,5598
ALTIN
6.252,42
BIST
11.294,37
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
8°C
İstanbul
8°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Açık
8°C
Salı Hafif Yağmurlu
12°C
Çarşamba Az Bulutlu
5°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
5°C

Unufak: Göç ve Ailenin İzi – Rober Koptaş’ın İlk Romanı Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme

Unufak: Göç ve Ailenin İzini derinlemesine inceleniyor; Rober Koptaş’ın ilk romanında kimlik ve toplumsal bellek etkileyici izler bırakıyor.

Unufak: Göç ve Ailenin İzi – Rober Koptaş’ın İlk Romanı Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme
28.12.2025 07:25
A+
A-

Gazeteci ve yayıncı Rober Koptaş’ın kaleme aldığı Unufak, Devran Ailesi’nin meçhul bir şehirden İstanbul’a uzanan yolculuğunu ve travmaların nesilden nesile nasıl aktarıldığını kırık dökük bir dille anlatıyor. İlk roman olarak Attilâ İlhan İlk Roman Vakıf Özel Teşvik Ödülü’nü kazanan eser, yoksulluğun, yalnızlığın ve çaresizliğin iç içe geçtiği bir ailenin geçmişten bugüne uzanan izini sürüyor.

Koptaş, bu ödüllü romanın ardındaki serüveni ve yazının sağaltıcı bir araç olup olmadığını sorunsuzca irdeleyerek, edebi bir mercekten gündelik gerçekliklere uzanıyor. Ona göre yazıdan beklenen, trajedilere karşı bir çözüm sunmak değil; öncelikle trajedileri anlamlandırmak ve onlarla yüzleşebilmek için yeterli mesafeyi korumak. Sağaltıcılık fikrinin yazınsal sınırları aşmaması gerektiğini vurguluyor; çünkü edebiyatın amacı yalnızca duyguları temizlemek değildir, olayları yorumlayarak yeni bir bakış açısı kazandırmaktır.

Göç meselesi, akışkan bir süreç olarak romanın temel zeminini oluşturuyor. 1950’lerden bu yana devlet politikalarının kente yönlendirdiği insanlar, içsel sıkıntılarıyla birlikte yeni bir toplumsal iklimin içine çekiliyorlar. Koptaş, bu göç dinamiklerine dair farkındalıkla durup sözünü şöyle pekiştiriyor: İnsan aslında doğduğu yeri terk etmek zorunda kaldığı anlarda en büyük acıyı yaşıyor; bu gerçek, hikâyenin merkezinde yer alıyor ve okuyucuyu da bu acının farkına davet ediyor. “Sevildiğini bilirsen tek parça kalırsın” ifadesi, romandaki karakterlerin içsel parçalanışını özetleyen vurucu bir not olarak karşımıza çıkıyor.

Anna’nın kocasıyla ilgili yaşanan sistematik şiddet konusu, romanın gerçekçi tarafını güçlendiren önemli bir nokta. Baş kahramanların arasına giren bir devlet otoritesi, bir yandan toplumdaki şiddetin de yapısal kökenlerini gösteriyor. Ancak bu çerçeve aynı zamanda, İstanbul Sözleşmesi gibi hukuki araçların toplumsal dayanışmayı ve caydırıcılığı nasıl güçlendirdiğini tartışmaya açıyor. Kişisel inisiyatifler de bu mücadelede kritik rol oynuyor; fakat yasa koyucuların kurallarıyla desteklenmeden tek başına ilerlemek, şiddeti kökten değiştirme konusunda yeterli değil.

Romanın içindeki karşıt güçlerden biri olan Kevork’un varlığı, hikâyedeki antikahraman temasını güçlendiriyor; Mao’nun sözleriyle “Sevildiğini bilirsen tek parça kalırsın” ifadesi, çocuklukta doyurulmayan ihtiyaçların yetişkinlikte nasıl zarar gördüğünü hatırlatıyor. Sevgiye olan ihtiyaç, bu kırılganlıkların üstesinden gelmek için en temel anahtar olarak öne çıkıyor. Yalnızlığın, yabancılaşmanın ve hayatta kalabilmek için gösterilen çabanın izleri, sevgiyi deneyimlemekle yeniden şekilleniyor ve okuyucuyu duygusal bir hesaplaşmaya çekiyor.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.