Türkiye’nin jeolojik dinamiklerini inceleyen analitik yaklaşım: deprem riskini anlama, fay yapıları ve sismik davranışlar üzerinde güvenilir öngörüler.

Türkiye, jeolojik konumuyla deprem riskiyle karşı karşıya olan bir coğrafyada yer alır. Bu gerçeği, deneyimli Jeoloji Mühendisi Mehmet Kuruçay şu sözlerle özetliyor: Depremler öngörülemez, ancak sonrası yapılan analizler yol gösterir. Kuruçay’a göre önemli olan, depremler gerçekleştiği an değil, ardından hangi adımların atılacağıdır.
Son yıllarda ülkenin farklı noktalarında gerçekleşen sismik olayları inceleyen uzman, Türkiye’nin jeolojik olarak aktif bir bölgede bulunduğunu vurguluyor. TÜRKİYE ÜZERİNDE JEOLOJİK BİR SATRANÇ TAHTASI VAR ifadesiyle konumu ve hareket dinamikleri arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Dünya haritasında Türkiye’nin yeri ve Maraş’ın konumu bilimsel bir bakışla ele alınmalı; çünkü ülke, üç kıtanın sınırında sıkışmış bir jeolojik yapıya sahiptir.
Bu karmaşık yapı içinde pek çok fay kırığı ve tektonik hareket mevcut. Enerji birikimi büyüdükçe deprem ihtimali de artar; 6 Şubat depreminde beklenen enerji düzeyi son derece yüksekti. Depremin hemen ardından Çardak fayını tetiklemesi, ardından çevredeki faylarda artçılar oluşması, enerjinin çevre faylara yayılmasıyla açıklanabilir.
Türkiye’de fay hatları birbirinden bağımsız gibi görünse de gerçekte birbirleriyle sıkı bağlar içinde çalışır. Kuzey Anadolu, Doğu Anadolu ve Ege graben sistemi tümüyle ilişkili bir ağdır ve bir kırık bir bölgedeki enerjiyi diğer bölgelerde de etkileyebilir. Depremler önceden öngörülemez; fakat sonrasında yapılan değerlendirmeler hangi tedbirlerin alınması gerektiğini gösterir.