Türkiye’nin enerji yol haritasında elektrifikasyon, nükleer ve doğal gazın stratejik rolünü inceleyen kapsamlı analiz ve geleceğe yönelik vizyon.
Gaz Piyasası 2025-2035 başlıklı oturumda, bugünün enerji dünyasında tek mega trendinin elektrifikasyon olduğu görüşü öne çıktı. Ulaşımdan konuta, sanayi ve binalardan soğutma ve ısıtmaya kadar pek çok alanda elektrikleşmenin hız kazandığına işaret edilerek; Türkiye’de de talebin 20 yıl içinde üç katına çıkması öngörüldü. Bu tabloya göre enerji sektörü, sürdürülebilirlik ve maliyet dengesi arasındaki hizalanmayı nasıl kurmalı sorusu etrafında şekillenecek.
Geleceğe dönük hedefler için Türkiye’nin yenilenebilir kaynaklarda büyük yatırımlar ve net politikalar ortaya koyduğunu belirten konuşmacı; güneş, rüzgar, deniz üstü rüzgar, jeotermal ve biyokütle gibi kaynakların potansiyelini vurguladı. 2035’e kadar en az 120 gigavat güneş ve rüzgar kapasitesine ulaşma hedefinin altını çizdi. Ayrıca Erdoğan’ın açıklamalarıyla desteklenen 2035’e kadar kapasite artışının dördüncü katmana çıkmasının önemi üzerinde durdu. Bununla birlikte nükleer enerji kapasitesinin 2050’ye kadar 20 gigavata ulaşması hedefleniyor. Akkuyu’da üçte dört reaktör genişlemesi ve Sinop ile Trakya’da ekleme planları ile küçük modüler reaktörlerin de devreye alınması öngörülüyor.
Gaz ile elektrik üretimi ve güvenlik konusunda ise mevcut gaz tüketiminde uzun vadeli güvenliğe odaklanılıyor. Türkiye’nin doğal gaz arzını çeşitlendirme ve güvenceye almak amacıyla TANAP ve TürkAkım gibi hatlar üzerinden altyapı yatırımları sürüyor. Mevcut tedarik kaynakları Rusya, İran ve Azerbaycan’dan boru hatlarıyla sağlanırken LNG kapasitesinin artırılması da gündemde. Bu durum, konut ve endüstriyel talep kadar elektrik üretiminde de gazın kilit rolünü pekiştiriyor.
Enerji karışımında dönüşümü tetikleyen dinamikler arasında kömürden doğal gaza geçişin yalnızca iklim kaygılarıyla açıklanamayacağını, maliyet rekabetinin bu geçişte belirleyici olduğuna vurgu yapıldı. Kömürle karşılaştırıldığında gazın elektrik üretim maliyetlerinde rekabetçi olması, arz güvenliği ile birlikte enerjiye erişimin ucuz ve sürdürülebilir biçimde sağlanmasını gerektiriyor. Bölgesel entegrasyon ve Güneydoğu Avrupa’ya açıklıkla bu altyapının faydasını genişletme hedefi de öne çıkan konular arasında yer aldı.
Sonuç olarak, Türkiye’nin enerji geleceği; elektrifikasyonun yayılımı, nükleer kapasitenin artırılması ve gaz altyapılarının güçlendirilmesiyle dengeleniyor. Bu üç ana unsurun birlikte nasıl yönetileceği, hem iç talebin karşılanması hem de bölgesel enerji güvenliğinin sağlanması açısından kritik olacak.