Tehlikeli denizin gölgesinde Jaws’la beslenen yeni bir ses; korkuyu kıskandıran, sürükleyici bir deniz macerası.
50. yıl dönümünde Jaws filminin etkisinin gölgesinden sıyrılarak, meraklı izleyiciyle karşılaşan yeni yapım, köpekbalıklarının korkutucu imajını destekleyen klişelerden uzaklaşıp insan trajedisine odaklanıyor. Gerçek dünyada köpekbalıklarını lanetleyen bir anlatı yerine, bu yaratıkların güvenlik ve ekolojik dengeler bağlamında nasıl bir tehdit oluşturduğunu sorguluyor. Kitabın yazarı Peter Benchley’nin pişmanlık duygusu ise, filmle aynı dönemde popüler olan arketiplere meydan okuyor ve hayvanları koruma fikrini ön plana çıkarıyor.
Filmin başlarında Tucker adında bir tekne sahibinin müşterilerini kafesli dalışa yönlendirdiğini görüyoruz; bu süreç, kısa sürede onun karanlık yönünü ortaya çıkarıyor. Tucker, kadın müşterileri hedef alan bir seri katil olarak tanımlanıyor. Bu noktadan itibaren film, köpekbalığını doğrudan suçlamadan olay örgüsünü kuruyor ve aslında gerilimin kaynağını insan doğasının karanlığına bağlıyor.
Sean Byrne’ın yönettiği ve Nick Lepard’ın senaryolaştırdığı bu yapıt, The Devil’s Candy’den sonra yeniden kamera karşısına geçiyor ve Jaws’ın mirasını kendi yorumuyla yeniden şekillendiriyor. The Shallows ve Open Water gibi yapımlardan beslenen atmosfer, iki ana karakterin daha önce benzer tınılar taşıyan ilişkilerini akılda tutarak seyirciye sürükleyici bir deneyim sunuyor. Katil Tucker’ın ismi, Jaws’ta Bruce adını alan mekanik köpekbalığından esinlenilmüş; yedi yaşında bir köpekbalığı saldırısından kurtulan karakter, bu travmayı kendi dünyasında bir motivasyon olarak değerlendiriyor.
Zephyr adlı sörfçüyü koruyucu bir aile ortamında büyüten genç kadın, bağımsız bir yaşam kurma peşinde; karşı taraf olan Tucker ise bu özgürü savunmasız bir kurban olarak görünmekten daima kendi içindeki canavarı besliyor. Film, gerilim unsurunu sürdürürken izleyiciyi hep bir adım öne taşıyor; kurtlar sürüsünü andıran gerilimli sahnelerde güç dengesi sürekli değişiyor ve bu da nefes aldırmayan bir tempoyu doğuruyor.
Oyunculuklar da bu gerilimin sürükleyiciliğini artırıyor: Zephyr’i hayat veren Hassie Harrison, savaşçı yönünü net bir şekilde ortaya koyuyor; Jai Courtney ise bu karanlık rolde dikkat çekici bir performans sergiliyor. Su altı çekimlerinde mekanik köpekbalıklarından kaçınılarak gerçek çekimler tercih edilmiş; saldırı sahnelerinde ise gelişmiş CGI teknolojisi kullanılarak gerilimin etkisi güçlendirilmiş.
Aşk ve Yemek Peşinde bölümünde ise, Türk yapımı bir film olan Aşk ve Yemek, Adana kökenli dört kardeşin macerasını anlatırken kahramanlarımızı farklı bir tonla buluşturuyor. Adanalı kardeşler Civan, Derviş, Feride ve Ruşen’in yaşamı, dolandırıcılıkla karşı karşıya geldiklerinde Samsun’a doğru uzanan bir yolculuğa dönüşüyor ve bu yolculuk onları beklenmedik sürprizlerle yüzleşmeye zorluyor.