Sudan krizini ve Türkiye’nin Afrika politikalarını ele alan Barış İçin Küresel Dayanışma Paneli: barışa katkı için küresel işbirliği.

İlgili panel, Afrika’nın kalbindeki çatışmaların Sudan’da yarattığı insani baskıyı gündeme getirerek başladı. Konuşmacılar, bu dönemde dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan acıların toplumsal vicdanda birleşik bir sorumluluk gerektirdiğine vurgu yaptı ve Sudan’daki kriz için acil çözüm arayışını önceliklendirdi.
Türkiye’nin Afrika politikası üzerinde duran paydaşlar, iki on yıllık süreçte kaydedilen ilerlemeyi hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyaretleri, kıtadaki büyükelçilik ve eğitim alanlarındaki geniş kapsamlı işbirliklerinin altını çizen bir çerçeve çizmeyi amaçladı. Afrika Açılımı ve Afrika Ortaklık Politikası olarak adlandırılan yaklaşım, Türkiye’nin kıta ile ilişkilerini derinleştirmek ve karşılıklı fayda temelinde yeni bir dönemin başlangıcını işaret etmekteydi.
Duran, Türkiye’nin Sudan’a dair insani yardımlar, kalkınma projeleri ve güvenlik alanındaki işbirliklerini, kıtanın sorunlarına Afrikalı çözümler ilkesiyle yaklaşım doğrultusunda şekillendirdiğini belirtti. 7 bine yakın TİKA projesi, 2,5 milyar dolar civarında Afrika’ya yönelik yardımlar ve 15 binden fazla Afrikalı öğrenciye sunulan eğitim imkanları, Türkiye’nin bölgesel ilişkileri oluşturmada izlediği ana hatları ortaya koydu. Ayrıca THY’nin kıtaya yaydığı uçuş ağının ve Türk Maarif Vakfı’nın eğitim faaliyetlerinin, karşılıklı güven ve kazan-kazan ilkesiyle kurulduğu vurgulandı.
İlkelerden oluşan bir çerçeveyle, Duran, güvenlik ve istikrarı destekleyen, savunma sanayi alanındaki işbirliklerini paylaşan, tarafların rızasıyla Afrika’nın sorunlarına çözümler üreten ve Afrika’nın bölgesel örgütleriyle eşgüdüm halinde çalışılan bir politika öngördüklerini ifade etti. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinin, bu süreci şekillendiren beşinci bir unsur olarak öne çıktığını belirtti.
Panelin odak noktalarından biri, Sudan’da 2023 Nisan’da başlayan çatışmaların ve bunun toplumsal yıkıma dönüştüğü anların derinlemesine ele alınmasıydı. DSÖ’nün kolera salgını uyarıları, komşu ülkeler için yaratabileceği riskler ve bölgesel istikrar üzerinde yaratacağı baskılar, taraflar arasındaki diyalog ve barış süreci için aciliyetin altını çizdi. Birleşik çabaların, Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu boyunca güvenliğin sağlanması için kilit öneme sahip olduğuna işaret edildi.
Katılımcılar, Sudan’daki insani felaketin dayanılmaz düzeye ulaştığını vurgulayarak, barış ve istikrar için uluslararası toplumun sesini yükseltmesi gerektiğini belirtti. Türkiye’nin bu süreçte Sudan’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne verdiği desteğin altı çizildi. Medya alanında dezenformasyonla mücadele ve doğru bilgi akışının önemi de panelin önemli bir kısmını oluşturdu. TRT, Anadolu Ajansı ve geniş Türk medyası, bu çabaların merkezinde gösterildi.
Panel, dünyanın dört bir yanında süregelen çatışmaların insani boyutunu hatırlatarak, Sudan özelinde barış çağrısını güçlendirdi. Katılımcılar, Sudan’daki kriz için küresel dayanışmanın gerekli olduğunu vurgularken, Türkiye’nin Afrika’daki rolünün, insani yardım ve kalkınma projeleriyle somutlaştığını dile getirdi.
Duran, Türkiye’nin kıta ile ilişkilerini güçlendiren dört temel ilkenin altını çizerek, Afrika ülkelerinin ekonomik kalkınması ve kapasite geliştirilmesi ile güvenlik ve istikrarın desteklenmesini önceliklediğini söyledi. Ayrıca güvenilir bir arabuluculuk rolü üstlenme, taraflar arasında diyalog ve uzlaşı çalışmalarını kolaylaştırma ve Afrika bölgesel örgütleriyle işbirliğini sürdürme noktasında kararlı olduklarını belirtti. Beşinci unsur olarak ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinin vurgulanması, bu sürecin yön veren bir unsuru olarak sunuldu.
Sudan’daki trajedinin boyutları, 31 milyona yakın kişinin insani yardıma ihtiyaç duyması, milyonlarca kişinin yerinden olması ve komşu ülkelerde mültecileşmenin sürmesiyle somutlaştı. Panelde, bu durumun yalnızca Sudan’la sınırlı kalmadığı ve bölgesel güvenlik ile ekonomik istikrar açısından küresel bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekildi. Kızıldeniz’e kıyısı olan bölgenin güvenliği için istikrarın sağlanması gerektiği vurgulandı.
Sonuç olarak, tarafların insani yardım çabalarının sürdürülmesi, dezenformasyonla mücadele edilmesi ve güvenilir bilgi akışının sağlanması gerektiği ifade edildi. Türkiye’nin Sudan halkının yanındaki tutumu ve bu süreçte sergilediği diplomatik çabalar, medyada da desteklenen bir güven duygusu oluşturdu. Panelin tamamı, Sudan’da barışın tesis edilmesi için uluslararası topluluğun birleşik hareket etmesi gerektiğini pekiştirdi.
Panel, bölgesel istikrarın küresel ekonomik ve güvenlik sorunlarına etkisini ele alırken, Türkiye’nin Afrika’daki ihtiyaca dayalı yaklaşımını yeniden vurguladı. Afrika’da gerçekleştirilen yatırımlar, eğitim ve kültürel programlar ile savunma sanayii alanlarındaki işbirlikleri, kıta ile Türkiye arasındaki bağı güçlendirdi. Bu bağlamda Afrika’ya yönelik politikaların bölge ülkelerinin kendi belirlediği ihtiyaçlar doğrultusunda şekillendiği ifade edildi.
Sudan özelindeki süreç, güvenlik, insani yardım ve diplomatik arabuluculuk konularını kapsayan çok yönlü bir yaklaşımı gerektiriyor. Türkiye’nin bu süreçteki katkıları, yalnızca yardım içerikli değil, aynı zamanda bölgesel diyalog ve istikrar sağlama yönündeki çabaları da kapsıyor. Panelde, İnsan hakları ve insani korunma ilkelerinin de müdahil aktörler tarafından ortak bir zemin olarak benimsenmesi gerektiği belirtildi.