Türkiye örneğiyle otizm eylem planı ve eğitimde kapsayıcılığın geleceğe yönelik umut verici beklentilerle güçlendirilmesi

Toplantıda, engelli bireylerin yaşam alanlarını genişletmeye odaklanan kaynaştırma ve erken müdahale konuları merkezde ele alındı. Katılımcılar, sahadan gelen önerileri değerlendirirken, erken tanı ve müdahalenin aileler için ne denli hayati olduğunu vurguladı; okulların ise çocuklar için yönlendirme ve iletişimde daha net talepler beklediğini belirttiler. Bu bağlamda, güncel sorunlar ve çözüm önerileri doğrudan sahadan gelen deneyimlerle masaya yatırıldı.
Otizm Eylem Planı çerçevesinde yürütülen çalışmaların sosyopolitik etkileri ve uygulamaya dönük adımlar tartışıldı. Planın, sağlık ve eğitim alanında kalıcı çözümler üretmek amacıyla kamu kurumlarıyla işbirliği halinde ilerlediği belirtildi. Özellikle eğitim büyüklüğünde artan ihtiyacın karşılanması için Milli Eğitim Bakanlığı’nın rolünün kritik olduğuna dikkat çekildi. Veriler ışığında, otizm spektrumundaki artışın eğitim ve sağlık altyapılarına yükünü büyüttüğü ifade edildi.
İtiraz ve hak savunması alanında, bazı ailelerin karşılaştıkları engeller aktarılırken, yasal süreçler ve denetim kurumlarının bu sorunları çözmedeki rolüne vurgu yapıldı. Örneğin, geçen süreçte özel eğitim sınıflarına erişimde yaşanan zorluklar nedeniyle yasal yolların devreye alındığına dair örnekler paylaşıldı. Bu konularda devletin eşitlikçi bir yaklaşım benimsemesi ve her çocuğun eğitim hakkına erişimini güvence altına alması gerektiği ifade edildi.
Milli Eğitim ve özel eğitim verileri üzerinden sunulan bilgiler, kaynaştırma kapsamındaki öğrenci sayısının hızla arttığını gösterdi. Hastane sınıfları ve evde eğitim gibi alternatif eğitim modellerinin de toplam tablodaki payı anlatıldı. Verilere göre son beş yılda otizm tanısı konulan öğrenci sayısında ciddi bir artış var; buna karşılık mevcut kapasite ve uygulamalarla bu ihtiyacın karşılanması yönündeki çalışmalara devam ediliyor.
Geleceğe bakışta, kaynaştırma kapsamındaki öğrenci sayısının uzun vadede önemli ölçüde artacağı öngörüldü. 2030 ve 2050 yılları için yapılan analizler, kamunun bu büyüyen ihtiyaca uygun sistematik bir yapı kurması gerektiğini ortaya koydu. Bu yaklaşım, bütçe planlaması, veri tabanı entegrasyonu ve hizmetlerin bütüncül bir şekilde koordinasyonu gerektiriyor.