DOLAR
42,4591
EURO
49,1228
ALTIN
5.637,03
BIST
10.857,17
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Çok Bulutlu
19°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
15°C
Pazar Hafif Yağmurlu
14°C

NE ZİHİN YAKICI SORU BU!    – 2 / 3

 

 

 

 

Büyük ValimizRecep Yazıcıoğlu:

‘Benim yönetimim altında olmaz,

olamaz.

 

‘Ne olacak yani?

Çocuk oraya gidemiyorsa okul buraya gelir!

 

 

 

Ve dünyada en çok konuşulan konu eğitim! Fakat bizdeki en büyük sorun şu: Veliler tam velilik, öğretmenler tam öğretmenlik, yöneticiler tam yöneticilik yapamıyor, yapmıyor, yaptırılmıyor yahut. Eğitimin tüm paydaşları, kendilerine tanımlanan rolleri ve görevleri tam yapsınlar. Mesela veli, çocuğum kitap okumuyor diyorsun fakat sen haftada kaç sat okuyorsun! Öğrencinin kaç saat kitap okuduğunu dünya ile karşılaştırıyorsun fakat velilerin ve öğretmenlerin haftada kaç saat okuduğunu karşılaştırıyor musun? Çocuk sürekli ekrana bakıyor fakat sen bakmıyor musun? Kendin yapmadığını öğrenciden ya veliden yahut öğretmenden veyahut yöneticiden bekliyorsun! Bu doğru değil, bu büyük bir haksızlık! Örnek oluyor musun? Hayır. O zaman sus, dinle, şu ayeti düşünsene. Allah (cc), şöyle buyuruyor:Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır” (Saff; 61 / 2-3). Şimdi nasıl istiyorsan öyle ol!

Bu noktada eleştiri kültürümüze de bir eleştiri yapmak gerekiyor. Mesela eleştiri içeriğe, öze, esasa dönükse üzerinde esaslı bir şekilde düşünmek gerekir. Çünkü eleştiriler kör, sağır ve ulaşılmaz noktalardaki gözümüzdür, kulağımızdır, elimiz ve ayağımızdır. Gerekçeleriyle yapılan itiraz ve gerekçeleriyle getirilen öneriler eğitime yön verir, yol gösterir; üzerinde sağlam adımlarla yürütür. Bir ezberin, bir kalıp öğretinin, katalog ideolojilerin; mahalle baskısına büründürülerek getirilen her çeşit eleştirinin sadece üzerine paspas niyetine basarak geçmesini de bilmek gerekir. Böyle düşünenlerle birebir konuştuğunuzda, mesela ‘hatalı olan ne, eksiklik yahut fazlalık nerede, neresi dar yahut bol geliyor’ diye sorduğunuzda, ‘herkes öyle söylüyor’ diyor, kendisi bir şey söyleyemiyor olması meseleyi özetler niteliktedir. Böyle gerekçesiz ve çözümsüz her türlü itirazın enerji kaybına yol açmasını, münasip bir dille kesinlikle engellemek gerekir. Kahvehane sohbeti, mahalle muhtarlığı düzeyinde yapılan politik ucuz eleştirileri dinlemeye artık vaktimizin de tahammülümüzün de kalmadığının bilinmesi gerekir. Çünkü biz, döndüğümüz yönden de yürüdüğümüz yoldan da izlediğimiz süreçten de ve bu süreçte verdiğimiz emekten de gönül rahatlığıyla eminiz, diyebilmeliyiz artık.

Dünyanın döndüğü yöne, yürüdüğü yola, olumlu değişimlere ve gelişmelere pergel metaforu mantığıyla bakıyoruz; dünyada aklını doğru kullanan makul insanların döndüğü yönü ve yürüdüğü yolu hassas kameralarla izliyoruz. Bulduklarımızın sırat-ı müstakime uygun olanlarıyla, biz de kendi tarihimizle, kendi imkanlarımızla, kendi toprağımızda, kendi sularımızla kendi köklerimiz üzerine büyümemiz gerektiğini biliyoruz. Dünya zamanı, Âdem ile başlatıp kıyamete ve oradan sonsuzluğa ulaşıyorsa, biz de yürüyüşümüzü öyle yapmamız gerektiğinin farkındayız. Hakikate uygun olan budur. Hiçbir şey insanın doğumuyla başlamıyor, ölümüyle bitmiyor. Biz radyoyu kapattığımızda dinlediğimiz program durmuyor çünkü başkaları dinlemeye devam ediyor. Ve bu çetrefilli yürüyüşte ‘ben sıradan değilim, özel olarak davet edeceksiniz ve dinleyeceksiniz!’ diyenlere ‘hadi oradan!’ diyebilme cesaretini artık usulünce gösterebiliyoruz.

Şartlar gereği başka erişebileceği yollar çok az veya hiç olmadığı için geçmişte, okullarda en fazla bilgi verecek şekilde bir program tasarlanmıştı. Günümüzde bilgi ve bilgiye ulaşma yolları arttığı gibi faydasız ve manipülatif bilgiler de artmıştır. Günümüzdeki esas sorun nitelikli bilgiye ulaşabilmek, ulaşılan bilgiyi nitelikli hale getirebilmektir. Bunun için öncelikle konuya dair bilgiyi asıl kaynaktan tarama, kaynak arama, belge ve bilgileri toplama; tasnif etme, sınıflandırma; tahlil etme, çözümleme, yeterliliğini görme; tenkit etme, bilgi ve belgelerin güvenirliğini eleştirme; terkip etme, verileri sentezleyebilme, birleştirebilme ve yeni nitelikli bir eser haline getirebilmektir. Çünkü insanları temel sorunu, konuya dair ya soruyu yanlış sormasıdır yahut cevabı yanlış yerde aramasıdır. Bundan dolayıdır ki dünyada nitelikli bilgiye ulaşma, bundan daha kıymetlisi ise nitelikli bilgiyi kaliteli davranışa dönüştürmeye, beceriye ağırlık veriliyor. Orta okulda alması gereken bilgiyi ilkokulda, lisede alması gereken bilgiyi ortaokulda, üniversitede alması gereken bilgiyi lisede, lisans üstünde alması gereken bilgiyi lisans düzeyinde neden verilsin ki! Verilmesin. Vakti gelince gerekiyorsa öğrensin. Fakat zamanın ruhuna, insanın özüne, kabiliyetine uygun olan şeyi nasıl öğreneceğini net ve kesin olarak öğrensin, yeter.

Yirmi beş yılını geride bıraktığımız yüzyılın geriye kalan kısmına, gelecek yüzyıllara hazırlanıyor muyuz? Söz konusu yüzyılların vizyonu, misyonu, temel becerilerini Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli; yöneticileri, öğretmenleri, velileri ve öğrencileri ne kadar karşılar, işte onu bilemiyorum. Ancak oluşturulan metinlerde bize ait ve bizim değerlerimizle inşa edilmiş bir eğitim sistemi öngörülüyor.

Eğitim anne karnından önce başlar! Net. Peki eğitimde ve eğitim yönetiminde, velilikte, öğrencilikte ve öğretmenlikte neredeyiz? Olması gerekenin kaç adım ilerisinde yahut kaç adım ötesindeyiz? Bu sorular izaha muhtaç! İzahatı kim yapar, bilmiyorum.

Böyle kaliteli duruma ve yüksek bir seviyeye, aşağıdan yukarı doğru olmuyorsa yukarıdan aşağıya olur; ancak bu yüksekliğe kaliteli ve seviyesi yüksek insanlarla ulaşılır. Rahmetli ‘Büyük ValimizRecep Yazıcıoğlu’yla alakalı şu kıymetli anekdotun yeri tam bura:

Prof. Dr. İlber Ortaylı, katıldığı bir programda duygularını şu şekilde dile getirir: “Ben ona ‘Büyük Valimiz‘ diyorum, Recep Yazıcıoğlu. Şimdi Recep Yazıcıoğlu Tokat’a vali olarak atanmış. Bir genç bu dönemde Anadolu Lisesi’ni kazanmış fakat Tokat’ta olmadığı için başka bir ilçe veya vilayette okuması gerekiyormuş. Babası ise bu mali durumu karşılayamıyor. Vali, bir türlü babayı ikna edemiyor. Ancak bir gün kararlılıkla, ‘Benim yönetimim altında olmaz, olamaz‘ diyerek harekete geçiyor. Ve sonunda o efsanevi cümleyi kuruyor: ‘Ne olacak yani? Çocuk oraya gidemiyorsa okul buraya gelir!‘ Böylelikle Tokat Anadolu Lisesi’nin temelleri atılmış oluyor. İşte o lisenin ilk mezunu da hiç şüphesiz dünyaca ünlü bir nefrolog olan Prof. Dr. Mehmet Kanbay Hoca olmuştur.”

Recep Yazıcıoğlu’nun kararlılığı ve vizyonu sayesinde Tokat Anadolu Lisesi’nin temelleri atılmış ve bu okuldan dünyaca ünlü bir nefrolog olan Mehmet Kanbay gibi değerli mezunlar yetişmiştir.

 

 

 

DEVAM EDİYOR…

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.