Küresel kuraklıkla mücadelede Türkiye için uzun soluklu su uyumu: kaynaklar, politikalar ve sürdürülebilir çözümler.

Türkiye ile dünya genelinde kuraklığın etkileri artarken sıcaklıkların yükseldiği ve yağış dengesinin bozulduğu bir döneme giriyoruz. Artan buharlaşma ve değişen yağış alışkanlıkları, su kaynaklarını baskı altında bırakarak özellikle tarım, enerji ve içme suyu temininde belirgin sorunlar yaratıyor. Kuraklık, bazı bölgelerde yer altı su seviyelerinin inmesine yol açarken tarım faaliyetlerinde de gecikmelere ve diğer aksamalara zemin hazırlıyor.
Gaziantep Üniversitesi’nde klimatoloji ve iklim değişikliği alanında çalışan Doç. Dr. Gülşen Kum, kuraklığın seyrine dair değerlendirmelerini paylaşıyor. “Kişi başına düşen su miktarı giderek azalıyor” ifadesiyle Türkiye’nin su kıtlığıyla karşı karşıya olduğunu dile getiriyor. Ülkede tarımın büyük bir su tüketim payına sahip olduğuna vurgu yapan Kum, önlemlerin daha acil ve etkili biçimde alınması gerektiğini belirtiyor.
İklim değişikliğinin etkileri, su stresi yaşayan ülkeler arasında Türkiye’nin de yer alabileceğini gösteriyor. Özellikle bu yılın güneydoğu Anadolu ve iç Anadolu bölgelerinde yağış miktarlarının düştüğünü ve sıcaklıkların yükseldiğini söyleyen Kum, 2024 yılının daha zor geçtiğini ifade ediyor. Şu anki su stokları ve kişi başına düşen su miktarı da bu durumu net biçimde ortaya koyuyor: Yaklaşık 1246 milimetre gibi bir değere inen su kullanımı, ülkenin su stresine yaklaşıp yaklaşmadığını gösteriyor. Bu yüzden suya olan talep artıyor ve güvenlik açısından da dikkatli olunması gerektiği sonucuna varıyoruz.
Tarım sektöründe gıda arzını etkileyen ekim tarhlerinin değişmesi gibi süreçler de iklim değişikliğinin doğrudan sonuçları arasında yer alıyor. Artan sıcaklıklar, azalmakta olan yağış ve artan buharlaşma gibi etkenler, tarım desenlerinde değişikliklere ve ekonomik zorluklara yol açıyor. Kum, vahşi sulama yöntemiyle su kullanımının sürmesi halinde tedarik güvenliğinin ve tarımsal verimliliğin daha da zayıflayacağını belirtiyor. Bu durumlar, ekim zamanlamalarında ve ürün çeşitlerinde yeni denge arayışlarını zorunlu kılıyor.
Göç baskısına karşı hazırlıklar artırılmalı diyen Kum, suya ulaşımın kısıtlanmasıyla insanların göç etmek zorunda kalabileceğini ve bu durumun Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğru bir göç akımını tetikleyebileceğini belirtiyor. Güvenlik ve gıda güvenliği açısından uzun vadeli planlama gerekliliğine vurgu yapıyor: 2050’ye kadar uzanan senaryolarda, bazı bölgelerde yağış eksikliği ve sıcaklık artışının derinleşmesi olasıdır. Bu koşullarda, Türkiye’nin konumu nedeniyle Avrupa’ya yönelen göçlerin Türkiye üzerinde nasıl bir etki yaratacağını şimdiden düşünmek ve önlemleri hayata geçirmek büyük önem taşıyor.
Sonuç olarak Kum, kuraklığın yalnızca bir meteorolojik olay olmadığını, yaşam biçimlerimizi ve güvenliğimizi yakından ilgilendiren bir boyuta ulaştığını belirtiyor. Suyu daha verimli kullanma, tarımsal üretimde çeşitlilik ve verimi artırma, su vasıtalarına yönelik altyapı yatırımları ve göç senaryolarına karşı hazırlıklar, bu süreçte kritik adımlar olarak öne çıkıyor. (DHA)