Oysa hayatın anlamı;
temiz defterlerde değil,
lekeli sayfalarda gizli.
Ömrün kıyısında fark edilen hayat!..
Hayat, çoğu zaman farkına varmadan elimizden kayıp giden bir nehir gibi…
Koşuyoruz, yetişiyoruz, plan yapıyoruz, kusursuz olmaya uğraşıyoruz.
Ama dönüp baktığımızda aslında kaybettiğimiz şey; hayatın ta kendisi oluyor.
Dünyanın en çok okunan şiirlerinden biri, yaşarken değil de ölümü hissederken fark edilen hakikati fısıldıyor bize:
“Keşke daha çok hata yapsaydım…
Keşke daha çok gülseydim…
Keşke daha çok an yaşasaydım…”
Biz insanoğlu, ömrümüzü kusursuzluk arayışıyla heba ediyoruz!
Gülmek yerine ciddiyet, yaşamak yerine kaygı, sevinmek yerine hesap kitap…
Oysa hayatın anlamı; temiz defterlerde değil, lekeli sayfalarda gizli.
Düşerken dizini kanatmakta, yanlış yoldan dönmekte, yağmurda ıslanmada, hiç hesapta yokken çıkan kahkahada saklı.
Bugün sevdiklerimize sarılmayı erteliyoruz.
“Daha sonra ararım, yarın giderim, ileride vakit bulurum” diyoruz.
Ama yarın hiçbirimizin garantisi değil.
Belki de hayat, bugün kapımızı çalan bir çocuğun gülüşünde; belki annemize uzatacağımız son bardak çayda gizli.
Asıl trajedi ölüm değil; yaşayamadan ölmek!..
Bir ömrü anları çoğaltmadan, hataları kucaklamadan, hayatı doyasıya yaşamadan bitirmek…
Belki de en büyük pişmanlık budur.
O yüzden, yeniden başlayabilme şansımız yokken, bugün başlamalıyız.
Bir tebessümle, bir dokunuşla, bir cesaretle, bir “iyi ki” ile…
Çünkü hayat, büyük hesapların, diplomaların, kariyerlerin, servetlerin değil; küçük ama sahici anların toplamıdır.
Unutmayalım;
Hayat, yaşandığı kadardır.
Ve biz sustukça, erteledikçe, kaçırdıkça ölüyoruz aslında…