Kayıp C-130 dosyasında olası nedenler ve kaza anı analizleriyle, parçalanmanın ardındaki gerçekleri sürükleyici bir inceleme.

Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a çıkan Türk C-130E Hercules kargo uçağı, hava sahasına girdikten kısa süre sonra radarda kayboldu. Yetkililer, enkazın Tiflis yakınlarında, yaklaşık 100 kilometre doğusunda düştüğünü doğruladı ve 20 askerimizin şehit olduğu bilgisini paylaştı. Üç ülkenin uzmanları, düşen parçaların geniş bir alana yayıldığını belirtirken uçak havada dağılacak kadar parçalandı. Enkazın parçaları incelenirken kuyruk bölümünün uçağın ana gövdesinden uzakta bulunduğu dikkat çekici bir veri olarak kayıtlara geçti.
Uçağın uçuş süresi yalnızca 27 dakika olmuştu. Şifreli kayıt cihazlarının ve kaza verilerinin çözümü için kara kutu ve uçuş veri kayıt cihazı gibi unsurların incelenmesi gerekecek. Bu süreçte teknisyenler, parçaların nasıl bir araya getirileceğini ve hangi verilerin uçuşun nedenlerini aydınlatacağını bekliyor. Olayla ilgili ilk yorumları Milliyet.com.tr’ye aktaran Havacılık Editörü Tolga Özbek, rapor sonuçlarını sabırsızlıkla beklemenin önemine dikkat çekti.
70 YILDIR ÜRETİLİYOR: 57 YAŞINDAKİ UÇAĞIN SON 15 YILI Türkiye’de Sınırlarımızdan dönen uçağın yaşı dikkat çekici: 57 yaşında, 4 motorlu bir nakliye uçağı olan C-130 2010’da Türk filosuna katılmıştı. Kazanın ardından Özbek, “Havacılığın temelinde eski uçaklar değil, bakımsız uçaklar vardır” sözleriyle uçağın yoğun kullanımına ve bakım sürecine vurgu yaptı. Uçak 1968 model olmasına rağmen yıllar içinde bazı parçaları yenilenmiş olsa da temel gövdesi değişmedi. Özbek, mevcut kazanın ardından uçağın motorlar ve elektronik sistemler dahil olmak üzere bir dizi yenileme ve kontrol sürecine tabi tutulması gerektiğini belirtti.
“3 SANİYELİK BİR OLAY, ÖNCELİK UÇAĞI KONTROL” Uçak düşüşünün temel göstergelerinden biri, kanat, kuyruk ve kokpit gibi ana bölümlerin 7 bin metre civarında bağımsız olarak dağılmasıydı. Bu tür parçalanmaların ardında hangi ihtimallerin olabileceği üzerinde duruldu. 2017’deki bir diğer kazada pervane parçalarının neden olduğu hasar, kuyruğa ve gövdeye zarar vermişti; o olayda da uçak havada parçalanmıştı. Özbek, benzer bir yapısal bozulmanın bu olayda da görülebileceğini ifade etti: parçaların yoğun yük altında kopması ve uçağın gövdesinin üç ana bölüme ayrılması olasılığı kuvvetli. 2017’deki olayda motor pallerinin kopması, gövdeye zarar vererek kuyruğun hasar görmesine neden olmuştu. Bu durumda uçağın kuyruğunun kopması, uçuş kontrolünü ciddi biçimde etkileyebilir ve sonuçta yapısal dağılım meydana gelebilir.
GÖVDE HASARI VE ŞİFRELER Azerbaycan’dan dönen F-16’lar ile ilgili getirilen malzeme yüklü kareler, enkazda ağır hasar ve parçalanmayı tetikleyebilir miydi? Pilotların paraşütle atlayabilmesi mümkün olup olmadığının da incelenmesi gerektiğini söyleyen Özbek, azot tüpleri ve basınç sistemiyle ilgili olası bir infilak ihtimalini de ele aldı. Uçak basınç sistemiyle ilgili bir problem yaşarsa, kabin basıncında hızlı bir düşüş görülebilir ve bu da parçalanmayı hızlandırabilir. Bu süreçte, uçakta bulunan ekiplerin paraşütle atlama ve kurtarma planları incelense de, 24 bin feet gibi yüksek irtifalarda bu tür bir öncelik, havacılık güvenliği açısından sınırlı bir seçenek olarak kalır. Özbek, acil durumda uçağı kurtarmaya odaklanılması gerektiğini, irtifa korunurken hava trafik kontrolörüne bilgi verilmesinin ikinci, gerekli tedbirlerin üçüncü olarak değerlendirildiğini vurguladı.
Uygun oksijen basıncı ve lastik basıncı gibi sistemlerin de değerlendirilmesi gerektiğini belirten uzmanlar, infilak olasılığının uçak içindeki ekipman ve mühimmat seviyeleriyle bağlantılı olabileceğini işaret etti. Bu noktada, Merzifon’a iniş ve bakım ekibi teminine ilişkin süreçlerin de kaza sonuçlarını şekillendirebilecek önemli etmenler arasında yer aldığını unutulmaması gerektiğini belirttiler.