Kadına yönelik şiddete karşı insan odaklı yaklaşım: uluslararası bakış açısı ve Türkiye’de uygulanabilir pratik çözümler

Daha önceki bir konuşmanın izinden giderek toplumsal farkındalığı artırmayı amaçlayan bir buluşmada, aile ve sosyal hizmetler alanındaki değerli mensuplarla birlikte kadınların maruz kaldığı şiddete karşı dayanışmayı güçlendirmek üzere bir araya geliyoruz. Bugün, kadına yönelik şiddetin ne denli baskın bir insanlık suçu olduğunun altını çizmek için topluluk olarak bir aradayız; bu masalsı mekânda değil, gerçek hayattaki mücadelemizde yan yana duruyoruz.
Elde edilen kazanımlar ve atılan adımlarla, şiddete uğrayıp hayatı kesintiye uğrayan tüm kadınlara karşı duyduğumuz sorumlulukla hareket ediyoruz. «Kadına El Kaldıranın Elİ de Vicdanı da Kararmıştır» düsturuyla, şiddetin hiçbir meşru gerekçesi olmadığını bir kez daha hatırlatıyoruz; annelerin, eşlerin ve çocukların güvence altında olduğu bir toplum için kararlı duruşumuzu sürdürüyoruz. İnsan onurunu önceleyen devlet anlayışımızla, bu konudaki hassasiyetimiz asla zayıflamayacaktır.
İnsana verilen değerin esas alındığı bir perspektifte, şiddetin sadece rakamsal kısımlarıyla değil, her kaybın ardındaki insani dramla yüzleşiyoruz. Çünkü her kayıp, bir ailenin sarsılmasına, bir çocuğun yarım kalmış hayaline ve bir annenin gözyaşına dönüşüyor; tek bir kayıp bile çoktur ve bu gerçeği hiçbir istatistik gizleyemez. Bunun için yasa ve uygulama alanında yaptığımız değişiklikler, önleyici tedbirler ve toplumsal farkındalıkla atılan adımlar, kadına karşı şiddetin minimuma indirilmesi amacıyla atılan ortak adımlardır.
Birçok ülkeden farklı olarak, Türkiye’nin bu konudaki ilerlemesi yalnızca sayılarla ölçülemez; aynı zamanda kadının yaşam kalitesini artıran ve güvenli bir ortam sunan yapısal dönüşümlere de bakar. Bu dönüşüm, hukuki zeminde düzenlemeler, idari süreçler ve iş yaşamında sağlanan korumalarla somutlaşmıştır. Şiddetin tamamen ortadan kalkması için gösterdiğimiz çaba, bugün de kararlılıkla sürdürülüyor.
İnsani trajedileri küçümsemek değil, onları anlamak ve çözüm üretmek adına, dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan acılar aklımızdadır. Avrupa ve diğer bölgelerde karşılaşılan olumsuzlukları gördüğümüz anda, kendi toplumsal yapımızı evrensel değerlere göre şekillendirme sorumluluğumuz daha da artar. Kadına yönelik şiddetle mücadelede elde edilen kazanımlar, bu mücadeleyi daha insan odaklı ve kapsayıcı hale getirmeyi gerektirir; her bir kadının güvenli ve onurlu bir yaşam sürmesi en temel hedefimizdir.