İMÇ’nin geçmişle günümüzü buluşturan sokak panolarını ve Şehrin Panoları Projesi’nin izini sürün; şehir mirasıyla güncel yaşamı bir araya getiriyor.
İstanbul’un kalbinde saklı duran bir hafıza olarak Karışık Mimarlık ve Sanat söylemleriyle öne çıkan İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, geçtiğimiz hafta sonu modern dokunuşlarla yeniden ziyaretçilerini karşıladı. Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM) ile 2019’da Mustafa Ergül ve Nurtaç Buluç’un öncülüğünde hayata geçirilen “Şehrin Panoları” projesi, çarşının tarihini, cephelerini süsleyen mozaik ve seramik panoları birinci elden görmek için bir araya gelen katılımcıları bir araya getirdi. Bu yapı, Doğan Tekeli ile Sami Sisa’nın imzasını taşıyan modernist ruhu hâlâ taşıyor ve açık hava müzesi niteliğinde nadir örneklerden biri olarak öne çıkıyor.
Yatay bir kompozisyonda yükselen çarşı, çevresindeki Osmanlı ve Bizans dokularıyla uyum kurarak o dönemde sanat ile mimarlığın yan yana gelmesini sağlayan cesur bir deney olarak hatırlanıyor. Gezinin başında Nurtaç Buluç, binaya ilişkin olarak “Türkiye’de mimarlık ve sanat ilişkisini canlı tutan en değerli örneklerden biri” sözleriyle yönlendirdi ve ziyaretçileri Füreya Koral’ın eserine götürdü. Koral’ın seramik panoları, gündelik hayatla sanatın buluşması gerektiğini savunan bir yaklaşımın ürünüdür ve Paris’te gördüğü örneklerden esinlenilerek Türkiye’ye uyarlanmıştır.
Çarşının yol cephesinde yükselen Kuzgun Acar’ın ‘Soyut kompozisyonu’, halk arasında “Kuşlar” olarak bilinen eser, semtin kuş bakışı görünümünden hareketle şekillenmiştir. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Anadolu halkının motiflerinden ilham aldığı panolar, eşi Eren Eyüboğlu’nun kübist yorumu ve Saadet Diren’in Hitit heykellerinden esinlenen tasarımlarla çarşıya zengin bir kültürel çeşitlilik katıyor. Hepsi aynı cephede bir araya gelerek İMÇ’yi yalnızca bir ticaret merkezi olmaktan çıkarıp, kolektif bir sanat müzesine dönüştürüyor.
Koruma çağrısı Ancak bazı ayrıntılar bu hissi gölgeliyor. Tabelaların asılı olduğu cephelerde artık kablolar, metal doğramalar ve yeni tabelalar göze çarpıyor. Eyüboğlu’nun eserinin önündeki motosikletler, Nedim Günsür’ün “Atlar”ının üstüne kondurulan grafitiler ve yapısal müdahalelerle imzanın silinmesi, Diren’in eserinin önünde muşambalar ve bir çöp kutusu gibi görüntüler ortaya koyuyor. Proje, bu tür müdahalelerin neden olduğu zorlukları gündeme getirirken büyük bir arşiv çalışmasıyla da dikkat çekiyor.
2019’dan bu yana apartman girişlerinden kamu binalarına, çarşı cephelerinden hastane duvarlarına kadar yüzlerce pano belgelendi. Şu anda 30’a yakın kentten yaklaşık 800 pano arşivde yer alıyor. İnsanlar kendi mahallelerinde ya da seyahatlerinde karşılaştıkları panoları paylaşmaya devam ettikçe arşiv büyüyor ve kent belleği ortak bir emekle genişliyor.
KTSM’nin iş birliğiyle Kadıköy ve 4. Levent’te düzenlenen yeni yürüyüşlerle, bu görsel mirasın daha geniş kitlelere ulaşması hedefleniyor. Sokakların görünmeyen yüzü olarak görünen bu panoları gün yüzüne çıkarma çabası, Mustafa Ergül ve Nurtaç Buluç’un yolculuğunu tanımlıyor: “Amacımız yalnızca anıtsal eserleri ortaya koymak değil, sokak aralarındaki görünmeyen işçiliği de gün yüzüne çıkarmak.” Bu yaklaşım, kentsel dönüşümle kaybolan panoları görünür kılmayı ve bir rota oluşturarak kent hafızasında yerlerini hatırlatmayı amaçlıyor. Sanat tarihi eğitiminde dahi adı geçmeyen pek çok eser bu şekilde görünür kılınıyor.
Adana’dan ve Bostancı’dan gelen yeni keşifler umut vaat ederken, Buluç bu yolculuğun hâlâ devam ettiğini belirtiyor: “Yeni bir pano keşfettikçe sevinçliyoruz. Keşfettiğiniz panoları #ŞehrinPanoları etiketiyle bizimle paylaşırsanız arşive katkı sağlarsınız.”