Güllerin Savaşı: Evlilikten Boşanma Hikâyesinin Yeni Tasviri – İddialı anlatım, duygusal kırılmalar ve dönüştürücü bir yolculukla aşkın sınırlarını keşfedin.
İlk filmde erkek gözüyle kurulan gerilim, yeniden çevrimin perde arkasında kadın-erkek rollerinin değişmesiyle farklı bir tona bürünüyor. 1981 tarihli The War of the Roses’ın sinemaya uyarlanmasıyla başlayan bu ikonik çatışmanın ilk versiyonunda kocanın baskınlığı ve karısının saysız fedakârlıkları ön plandaydı. Alman izleyiciyle kurulan alışılmış dil, filmin adının Der Rosenkrieg olarak kullanılmasına yol açtı ve boşanmayı adeta bir savaş olarak resmetti.
Yeni uyarlamanın yönetmeni Jay Roach, özgün komedi kökenlerinden gelen bir tonla yeniden anlatımı kuruyor. Senaryoda Tony McNamara’nın parladığı iki farklı bakış açısı belirginleşiyor: Yorgos Lanthimos’un etkisinden beslenen yakın planlar ve karakter odaklı drama yönleri birleşiyor. Orijinaldeki sert kaba kuvvetli erkeklik yerine, yeniden çevrimde evlilik içinde erkeklik ve kadınlık rollerinin değişimi söz konusu. Theo adlı yetenekli bir mimarın işsiz kalışı, Ivy’nin ise başarılı bir şef olarak kariyerini sürdürmesiyle dengeler değişiyor.
Boşanma davası artık taraflardan birinde erkeksi yüke karşı bir kadın edinimini işaret ediyor: Ivy’nin kariyer odaklı yükselişi, evlilik içindeki dinamikleri yeniden biçimlendiriyor. Ancak bu yeniden anlatım, ilk filmin sert finalini yumuşatıyor ve çatışmayı romantik-komedi tonuna çekiyor. Böylece evlilikteki güç dengesinin yeniden yazılmasıyla, trajikomik unsurların yerine daha sıcak, daha kişisel bir gerilim kalıyor.
Senaryo iki yönlü olarak incelenebilir: ABD’ye geldikten sonra İngiliz çiftinin tezatlıkları ve Theo’nun toksik erkeklik algısı yeni filmin başlıca avantajları arasında sayılıyor. Ancak bu avantajlar, hikâyeyi sadece mizahla sınırlayarak derinlikten uzaklaşma riski taşıyor. Tek başına ele alınırsa, yeniden çevrim eğlenceli bir aile komedisi olarak görülebilir; fakat orijinal düzeydeki sertlik ve eleştirel ton kenarda kalıyor.
Kimya değil karakter kısmında ise Olivia Colman ve Benedict Cumberbatch’in performansları, Kathleen Turner ve Michael Douglas’ın dönemin yıldızlığına denk geliyor. Colman ve Cumberbatch, geleneksel cazibeden sapıp karakterlerin içsel çatışmalarını ön plana çıkaran oyunculuklarıyla dikkat çekiyorlar; bu durum, iki rol arkadaşı arasındaki dinamikleri daha çok diyalog ve yüz ifadesi üzerinden kurmalarını sağlıyor.