Edirne Sarayı’nın tarihi, günümüze yansıyan görselleri ve önemi hakkında detaylı bilgiler. Tarih severler için eşsiz bir rehber.
Osmanlı padişahlarından 2’nci Murad döneminde inşasına başlanmış ve Fatih Sultan Mehmet’in saltanatına geçtiği 1450 yılı civarında tamamlanmış olan Edirne Sarayı, tarih boyunca önemli bir yönetim ve ikamet merkezi olmuştur. Ancak zamanla yaşanan savaşlar, doğal afetler ve yangınlar sebebiyle büyük zarar gören saray, maalesef yıkılma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. Günümüzde sadece bazı bölümleri, özellikle Cihannüma Kasrı, Adalet Kasrı, Kum Kasrı, hamam ve mutfak alanları ile sarayın giriş kapısının bir bölümü korunabilmiştir.
Restorasyon ve kazı çalışmaları için 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı, Edirne Valiliği ve Trakya Üniversitesi ortak girişimlerde bulunmuş, sarayın kayıp bölümlerinin ortaya çıkarılması ve restore edilmesi amacıyla çalışmalar başlatılmıştır. Bu çalışmalar kapsamında mutfak ve hamam bölümleri restore edilip yeniden ayağa kaldırılmış, diğer kaybolan kısımların ise yeniden kazı ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Bu süreçte, kazı ve restorasyon faaliyetleri 18 Ekim 2023’te Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar Başkanlığı’na devredilmiştir. Milli Saraylar Başkanlığı, sarayın restorasyon çalışmalarını sürdürüyor ve akademik araştırmalara da konu olmayı devam ettirmektedir.
Trakya Üniversitesi’nde görev yapan sanat tarihçisi ve öğretim görevlisi Altay Bayatlı, sarayın 17. yüzyıl halini en iyi şekilde yansıtan gravürleri ortaya çıkardıklarını belirtti. Yaptıkları araştırmalarda, İsviçre’nin Zürih kentinde bulunan arşivlerde, Edirne Sarayı’nın detaylarını en net şekilde gösteren siyah-beyaz gravürlere rastladıklarını söyledi. Bayatlı, bu gravürlerin Türkiye’deki ilk ve en önemli örneğin, 1881 yılında Antonie Galland’ın günlüklerinden aktarılan ve Türk Tarih Kurumu tarafından 1957 yılında Süheyl Ünver hocanın yayımladığı “*Edirne Sarayı*” adlı kitaptaki çizim olduğunu ifade etti. Ayrıca, Zürih arşivinde bulunan bu çizimin, Galland’ın günlüklerine dayanan ve öncü niteliğinde olan bir çalışma olduğunu belirtti.
Bayatlı, gravürlerin bulunduğu haritanın, bugüne kadar yayımlanmış tüm Edirne Sarayı tasvirlerinin temel kaynağı olduğunu vurguladı. Bu haritanın, dönemin özellikle Orta Doğu ve Osmanlı coğrafyasını iyi bilen ve ilgilenen oryantalistlerin çalışmalarına dayandığını belirtti. Haritayı çizen ve ona hediye edilmek üzere hazırlayan kişilerden biri olan Joseph Riedl’in, Harita üzerinde Edirne Sarayı’nı detaylı şekilde tasvir ettiğini ve bu çalışmanın 1812 yılına ait olduğunu açıkladı. Haritanın detaylı incelendiğinde, Edirne Sarayı’nın 17. yüzyıl haline yakın bir görünüme sahip olduğunu ve tahrip edilmeden önceki yapıyı yansıttığını belirtti. Ayrıca, haritanın köşesindeki lejantında, katip Çelebi’nin de bu haritayı hazırlarken kaynak olarak kullandığı bilgilerin yer aldığını ve bu detayın sarayın 1600’lü yıllardaki durumunu gösterdiğine işaret etti.
Haritadaki ilginç detaylardan biri de, Topkapı Sarayı yerine Edirne Sarayı’nın tercih edilmesidir. Bayatlı, bu tercihin haritanın alt kısmında yer alan İstanbul ve Edirne’nin yakın plan çizimlerinden anlaşılabildiğini belirtti. Özellikle, haritanın hediye edildiği Rzewuski’ye olan ilgisini çekmek için, Edirne Sarayı’nın gravür olarak seçilmiş olabileceğine işaret etti. Bu tercih, Osmanlı ve Orta Doğu coğrafyasına ilgi duyan Rzewuski’nin araştırmalarını ve ilgisini yansıtmaktadır. Ayrıca, haritanın detaylı çiziminde, Edirne Sarayı’nın mimari ve çevresel yapıları net bir şekilde görülebilmektedir.
Bayatlı, gravür ve haritaların, günümüzde yapılan restorasyon ve araştırmalarda önemli birer kaynak olabileceğini vurguladı. Özellikle, menşei bilinmeyen veya kayıp olan yapıların tespiti ve detaylandırılması konusunda bu görsellerin faydalı olabileceğini belirtti. Küçük detayların net şekilde ortaya çıkarılmasıyla, sarayın çevresinde bulunan ve günümüzde ayakta kalmamış yapılar hakkında da bilgi edinilebileceğini sözlerine ekledi. Bu çalışmalar, sarayın tarihsel ve mimari yapısının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.