Dünya savaşları ve küresel krizlerin gölgesinde, geleceğe dair endişeleri ve olası senaryoları keşfedin. Güvenlik ve istikrar arayışında önemli bilgiler.
Nazi Almanyası’nın II. Dünya Savaşı’ndaki yıkıcı yenilgisi üzerinden yaklaşık 80 yıl geçerken, dünya birçok açıdan yeni bir savaş tehdidiyle karşı karşıya. Özellikle Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilimin tırmanması, küresel barış ortamını ciddi anlamda sarsmakta ve kıyamet senaryolarını yeniden gündeme getirmektedir. İngiliz Telegraph gazetesinin analizi ise, bu gerilimin, Rusya-Ukrayna savaşının mı yoksa Hindistan-Pakistan krizinin mi yeni bir dünya savaşını tetikleyeceği konusunda belirsizlikler barındırdığını ortaya koyuyor. Bu ortamda, küresel çapta bir çatışmanın yaklaştığı ve bu savaşın kaçınılmaz hale gelebileceği endişeleri artıyor.
Ancak, şu anki durum, 20. yüzyılın sonunda görülen ABD ve Sovyetler Birliği’nin geçici üstünlükleri ile şekillenen dünya düzeninden farklı olarak, çok kutuplu ve karmaşık bir uluslararası ilişkiler ağı içine doğru evrildi. Bu yeni düzen, “Uzun Barış Dönemi” olarak adlandırılan dönemin sona erdiğine işaret ederken, küresel kurumların ve uluslararası ittifakların yetersizliği, bu çatışma ortamını daha da tehlikeli hale getiriyor.
Avrupa ülkelerinin, uzun süredir devam eden kibirli politikaları ve ekonomik sorunları, kıtanın istikrarını tehdit etmeye devam ediyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, ekonomik ve toplumsal sorunlar karşısında gösterdikleri zayıflık, savaş ve çatışma risklerini artırmakta. Bu bağlamda, İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan “Pax Americana” terimi de giderek zayıflıyor; ABD’nin askeri ve diplomatik gücünü kaybettiği ve barışı sağlama kapasitesinin sorgulandığı bir döneme işaret ediyor.
ABD’nin, 11 Eylül sonrası dönemde Libya ve diğer bölgelerde yürüttüğü askeri müdahalelerin ise, çoğu zaman felaketle sonuçlandığı bilinmekte. Bu durum, ülkenin aşırı tüketim ve savurgan tutumlarıyla birlikte, ekonomik açıdan bağımlılık ve güç kaybını beraberinde getiriyor. Trump seçimleri de, bu kırılma noktasını gösterirken, proje ise, güvenlik ve savunma alanında daha çok içe kapanmayı ve Amerika kıtasının kontrolünü öngören, değiştirilmiş Monroe doktrini olarak tanımlanabilir.
İHA’ların (İnsansız Hava Araçları) kullanımındaki artış, savaşların başlatılmasında yeni bir dönemi işaret ediyor. Bu teknolojik gelişmeler, Birinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen Arşidük Franz Ferdinand suikastına benzer, büyük ölçekli olayların yaşanma olasılığını arttırırken, kıtalar arası çatışmalar için yeni bir zemin hazırlıyor. 1930’ların Japonların Mançurya’ya yönelik saldırıları, İtalyanların Etiyopya’yı işgali ve Hitler’in Avusturya’yı ilhakı gibi tarihsel örnekler, günümüzde de net bir şekilde gözlemlenebilir ve bu gelişmeler, savaşın eşiğinde olduğumuzu gösteriyor.
ABD, Fransa, İtalya, İspanya, İngiltere ve Almanya’da gerçekleştirilen bir ankete göre, katılımcıların büyük bir bölümü önümüzdeki 5-10 yıl içinde büyük çaplı bir küresel savaşın patlak vereceğine inanıyor. Ayrıca, katılımcıların çoğunluğu, orduların kendilerini savunma kapasitesi konusunda ciddi şüpheler taşırken, olası savaşların nükleer olacağı konusunda fikir birliği mevcut. Bu durum, küresel güvenlik açıklarının ve savaş olasılıklarının büyük ölçüde arttığını gösteriyor, ve dünya bu belirsizlikler içinde, yeni bir savaşın eşiğinde duruyor.