Dövüş efsanesinin belgesel temelli kurmaca ve performans odaklı yeniden yorumlanışını Safdie kardeşlerle keşfedin; tutku, cesaret ve sinemanın sınırları.
Venedik Film Festivali’nde geniş yankı uyandıran The Smashing Machine/Dövüş Efsanesi, aksiyon-komedilerin klişe karton karakterlerinden oldukça sıyrılmış durumda karşımıza çıkıyor. Bu kez Dwayne Johnson’ın oyunculuğu üzerine övgü dolu yorumlar yapıldı; özellikle Benny Safdie’nin ilk solo yönetmenlik deneyimi, kardeşin ayrılığının ardından izleyiciyle buluştu ve En İyi Yönetmen ödülüyle festivalden döndü. Proje, 2002 yapımı aynı adlı belgeseli temel alıyor. Belgeselde güreşçi Mark Kerr’ün antrenmanları, ilişkileri ve madde bağımlılığı ön planda iken, kurmaca uyarlamada meseleler biraz daha farklı bir yön kazanıyor.
Oscar potansiyeli olarak görülen eser, belgeselle olan bağına sadık kalmasına rağmen dramatik anlatımıyla yeniden canlandırılıyor. Benny Safdie’nin hareketli kamera kullanımı, izleyiciye kahramanın özel hayatını adeta onun izniyle takip eden bir deneyim sunuyor. Belgesel tınısını koruyan kurmaca ton, Venedik jürisini etkilemiş görünüyor. Filmde Kerr’ün gerçeğe yakın bir tasviriyle karşılaşmak mümkün.
Senaryonun zayıf yanı ise Kerr’ün hayatından kesitler üzerinden belirlenen üç yıllık dönemin yeterince temellendirilmemesi. Yola çıkış amacı, klişelere dayanan zafer ya da geri dönüş öyküsünden uzak durmak olsa da karakter odaklı derinlik eksikliği hissediliyor. Belgesel havasını korumaya çalışırken, kurmaca içindeki karakter ilişkileri ve motivasyonlar yeterince ayrıntılandırılamıyor. Bununla birlikte, uzatılmadan çekilmiş dövüş sahneleri ve dönemin atmosferini taşıyan sahneler, filmi belirgin biçimde öne çıkarıyor.
Emek veren oyuncular arasında Emily Blunt’ın Dawn karakterine kattığı dinamik dikkat çekiyor; Lunapark sahnesinde sergilediği performans unutulmaz anlardan biri olarak öne çıkıyor. Dwayne Johnson, rolünü adeta yaşamış gibi bir his yaratıyor; protez ve makyaj desteğiyle Kerr’ün içsel dünyasına dalışı, onun bir sonraki Oscar adaylığına dair umutları güçlendiriyor.
İyiliğin bedeli olarak görülen başka bir yapım ise Şerafettin Kaya’nın yazıp yönettiği “Ben İyi Biri Olmadan Önce”. Filmin başrolerinde Pelin Batu, Mehmet Çağçağ ve Kaya kendilerini gösteriyor. Balat’ta çekilen bu drama, iyi biri olmaya çalışırken karşılaştığı zorluklarla baş etmeye çalışan birinin kaybedişlerle yüzleşmesini anlatıyor. Karşılaştığı güçlükler karşısında hayatta kalmaya çalışırken, karakterin içsel mücadelesi sinemaya yansıyor.