Bir kadının kavgaları ve dönüşümleri: Annenin hikayesi sahneye taşıyor; sıradışı güç, emek ve umutla yeniden doğuş.

Günlük yaşamın sıkışmışlığına karşı mücadele eden bir kadının yolculuğu, bu kez sahnede Annelerin sesiyle çarpıcı bir dille yeniden anlatılıyor. Ünsal, yazar Edouard Louis’nin annesinin hayatından ilham alarak, kapalı gişe devam eden bir performansın içgüdüsel nabzını seyirciyle paylaşıyor. Oyunun adını taşıyan bu dönüşüm, annesinin hayata karşı duruşunu ve zorlu şartlarda nasıl ayakta kaldığını belgeleyen bir portre olarak öne çıkıyor.
Oyuna girer girmez, sahnede yankılanan müzikler ve Ünsal’ın enerjisi, seyirciyi hemen hikâyenin içine çekiyor. Kendine özgü bir dinleyici deneyimi sunan bu performans, Annenin günlük işlerini adım adım canlandırarak, evin dört duvarı arasındaki baskıyı somut bir tabloya çeviriyor. Yemek pyası, temizlik, çamaşır ve bulaşık gibi rutinler üzerinden ilerleyen anlatı, bir kadının ev içinde maruz kaldığı erksel baskıyı ve bunun onu nasıl biçimlendirdiğini gözler önüne seriyor.
Bir zamanlar hayalleri olan genç kadın, markete gidişlerle sınırlanan özgürlüğünü savunurken, iki çocukluk ve evlilik sürecinde karşılaştığı zorlukların yükünü taşıyor. Kocasını terk ettikten sonra kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeye çalışırken, geçmişin izleri hâlâ yüzünde ve kararlarında belirleyici bir yer tutuyor. Ünsal, bu dönüşümü yalnızca bir biyografi olarak değil, toplumsal bir analiz olarak da işliyor: Kadın emeğinin değersizleştirilmesi, ev içi işlerin karşılıksızlığı ve yoksulluk içinde var olma mücadelesi, oyunun ilgi çekici odak noktaları olarak karşımıza çıkıyor.
Scorpions’un parçalarıyla aydınlatılan sahne, değişim rüzgârlarını müziğin titreşimlerinde hissettiriyor. Performans, annenin kendi dış dünyayla olan ilişkisini ve kendini gerçekleştirme çabasını harmanlayarak, izleyiciye hem empati kurma hem de kendi yaşamını sorgulama imkanı sunuyor. Yaşadığı zorluklara rağmen değişime inanan bir kadının inadı, oyunun temel dinamiğini oluşturuyor ve bu dinamizm, izleyiciyi her an yeni bir göz ile düşünmeye teşvik ediyor.
Sınıfla ilgili çatışmalar da oyunun önemli bir boyutu olarak öne çıkıyor. Louis’nin annesinin öyküsünde yoksulluk ve toplumsal hiyerarşinin baskısı belirli aralıklarla ağır şekilde hissediliyor. Kendini bir üst sınıfla karşılaştırırken utanç ve suçlama duyguları içinde kalan anne, bu duygularla hesaplaşırken, Ünsal’ın performansı üzerinden kuşaklar arası çatışmalar ve ebeveyn-çocuk ilişkisine dair çarpıcı bir eleştiri sulandırmadan sahneye taşıyor. Oyun, değişim ve dönüşüm anlarını, kişinin kendi iç dünyasında ve toplumla olan ilişkilerinde nasıl deneyimlediğini sorgulayarak anlatıyor.