DOLAR
41,3974
EURO
48,7258
ALTIN
4.868,49
BIST
11.130,98
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
25°C
İstanbul
25°C
Parçalı Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
25°C
Pazar Az Bulutlu
26°C
Pazartesi Açık
27°C
Salı Parçalı Bulutlu
27°C

BABA YARASI! – 1 / 2

19.09.2025 07:18 | Son Güncellenme: 14.09.2025 07:51
A+
A-

 

 

 

 

Sahi siz babanızdan, dedelerinizden,

yakın ve uzak akrabalarınızın erkelerinden

ne miras aldınız ve çocuğunuza

ne miras bırakıyorsunuz?

 

 

Babalık kavramı

ne eş ne anne baba ne akrabalar ne de toplum

ne medya tarafından zedelenmemedir.

 

 

 

İnsanın kendine de başkasına da davranışı, çoğu zaman çocukken kendisine nasıl davranıldığıyla şekillenir. Bu fazla fark edilmeden taşınan kadim bir mirastır. Biz sadece bir ‘ben’den ibaret değiliz, birçok içsel parçayla yaşıyoruz. Şimdiki benliğimiz, aktarılan benlikler ve hala içimizde yaşayan o küçük çocuk… Psikolojide buna “içsel temsil” denir. Kendine yahut birine hitaben hangi parçan daha aktifse, hayatını o baskın yanın yönetir. İyi, güzel ve doğru şeyleri konuşurken başka, kötü, çirkin ve yanlış şeyleri konuşurken başka bir benlik baskındır, o zaman farklı bir sesle konuşursun. Mesela karalar eleştirirsin yahut onaylar takdir edersin… Eğer içinde yaşayan küçük çocukla şefkatle konuşan bir yetişkinsen, o zaman iyileşme başlar. Şayet sesini kısan, varlığını ezen bir ses taşıyorsan, kendini bile cezalandırabilirsin. İçindeki çocuğa, kiminle ve nasıl baktığın her şeyi değiştirir. Aslında kendine, özüne, içindeki saf çocuğa nasıl davrandığın, aynı zamanda hayata nasıl dokunduğunu da gösterir.

Esasında silgi kullanmadan bir resim çizme sanatıdır şu hayat! Geleceğini çizebilirsin lakin geçmişini asla. Yol arkadaşın iyiyse ölümsüz, şaheser bir tablo çizersiniz. Ya değilse! Kapısı kilitlenmiş bir evdir artık mazi, çalsan da açanı hiç olmaz. Dolayısıyla itibarına iyi bakman gerekiyor şu hayatta. Zira bizden sonra yaşayacak olandır bu ölümsüz tablo.

 

Ve bu tabloda adını koymanın bile zor olduğu, sessiz ama derin bir eksikliktir baba yarası! Çünkü çoğu zaman fiziksel bir yokluk değildir bu; bir bakışın, bir duruşun, bir sükutun, bir kelamın, bir iftihar ifadesinin gelmemesidir bu!

Ve bu yokluk, bu yoksunluk çocukken anlaşılmaz, anlaşılamaz. Lakin büyüdükçe ağırlaşır, taş gibi oturur sinene… Kendine güvenmekte zorlanırken, kendini birilerine kanıtlamaya çalışırken, hayatı ya fazla ciddiye alırken yahut hayatın kıyısına kaçarken sessizce kendini belli eder. İnsan ham kalır, yarım kalır, eksik kalır, yaralı kalır ve içi kor alev yanar, kanar… Çünkü baba, sadece bir ebeveyn değildir; çocuğun kendini dünyaya sunma, kabul ettirme, meydan okuma cesaretidir. O cesaret henüz gelmediyse, kişi kendine bile yaklaşamaz, korkar; kendinden bile ürker, kaçar.

Nasıl ki çocuğun iç dünyasında, korunmasında ve duygusal gelişiminde anne ne kadar etkinse baba da dış dünyasında, sınır konmasında, düzen kurulmasında ve yön tayininde o kadar etkindir. Anne çocuğun öncelikle duygusal gelişiminde ‘bütünleşme’ ve ‘iç dünya’ yanını temsil ederken baba çocuğun öncelikle zihinsel gelişiminde ‘ayrışma’ ve ‘dış dünya’ tarafın temsil ağırlığını taşır. Çocuğun, ilk zamanlarda annesiyle gelişen duygusal ve psikolojik bağlantılardan (simbiyotik ilişkilerden) kurtulup bireyselliğe ve farklı bir kişiliğe geçebilmesi için gereken üçüncü kişi genellikle babadır. Bu geçiş özetle şöyle olur: Anne iç dünya, korunma ve duygu; baba ise dış dünya, sınır, düzen ve yön şeklinde gerçekleşir.

Ve bu bağlamda baba, çocuğun ‘ben kimim, dünyada yerim var mı, istediğim şeye ulaşmak için hakkım var mı, varoluşum kabul ediliyor mu?’ gibi derin soruların derin cevabını verebilecek en öncelikli rol model insan babadır. Baba modeli orijinal ve saf haliyle kalmalıdır. Babalık kavramı ne eş ne anne baba ne akrabalar ne de toplum ne medya tarafından zedelenmemedir. Ne yazık ki diğer birçok temel değer gibi babalık kavramı zedelenmiştir, örselenmiştir, hırpalanmıştır; saflığını yitirmiştir…

Mesela benlik sınırları bulanıklaşır! Çocuklar, kendilerinin temel inançları, temel düşünceleri, temel duyguları, temel bedensel ihtiyaçları ile başkalarının beklentileri arasındaki farkı ayırt etmekte zorlanır. Ya hep birine yaslanarak yaşar; kendi başına karar alamaz, aldığı karara güvenemez, onaysız adım atamaz, hayata başkalarının gözüyle bakar ya da hiç kimseye güvenmediğinden her şeyi kendi başına yapar; dışa duvar örer, kendini içine kilitler, yardımı reddeder. Her halükârda baba figüründen mahrum kalmış çocuklar özüne inemez; cevizin kabuğunun kabuğunda kalır, cevizin özünü yiyemez.

 

 

DEVAM EDİYOR…

 

 

 

ETİKETLER: , , , , ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.