Amrum’un Vicdanı: Akın’ın yeni yaklaşımı ve geride kalan savaş hikayelerini etkileyici bir akışla anlatan derin bir iç görü.

Alman sinemacı Hark Bohm’ın izinden giden Fatih Akın, Amrum adasında geçen anıların sinemaya taşıyabileceğini düşünüyordu. 2024 yılında yayımlanan Amrum adlı kitabın ardından bu hikayeyi görsel bir filme dönüştürme planını kurdu. Ancak sağlık sorunları nedeniyle proje Akın’a devredildi ve onun yönetiminde çekimler ilerledi. Cannes’da bu yıl prömiyeri yapılan film, kısa süre önce Almanya’da gösterime girerken Bohm’un yaşamı trajik bir şekilde sona erdi. Neden İsrail ve Filistin meselesi dünyayı sarsarken perde arkasında Nazi faşizminin kurduğu acılar tekrar hatırlanıyor sorusunun yanıtı, Amrum’un bir vasiyet niteliği taşımasında yatıyor.
Hikâyede, toplama kamplarıyla yüzleşen Alman ailelerin çoğu olayların farkında olmadıklarını ileri sürerken, küçük Nanning’in annesi kontrast bir gerçeği taşıyor: Nazi’nin karanlığı ailenin derinlerinde hissediliyor. Nanning ise oyun da değildir; o, sadece annesini hayatta tutma mücadelesi veriyor. Akın, bu hikâyeyi masumiyetin kaybı yerine, vicdanla büyüyen bir neslin anlatısı olarak ele alıyor. Savaştan uzak bir adada dahi karşılaştıkları şiddet, dışlanma ve ölüm onun vicdanını çoğu zaman korumasını sağlıyor. Özellikle Polonyalılar karşısındaki duruşunda Nazi’nin tek tipleştiren bakış açısıyla da hesaplaşılıyor.
Filmin, annesinin kirli geçmişini simgeleyen zıt bir figüre karşı umut ve temiz gelecek vaadi taşıdığı ifade ediliyor. Bu noktada Almanya’nın İsrail’e desteğini ve Berlin Film Festivali’nin İsrail hakkında dengeli bir tutum izlemesini mercek altına alan sorular da gündeme geliyor.
Akın, Haneke’nin Beyaz Bantındaki nesiller arası faşizm yükselişi temasını esas almak yerine, De Sica’nın Bisiklet Hırsızlarındaki gibi çocukların yaşına rağmen taşıdığı büyük sorumluluklar üzerinde duruyor. Kamera başında duyguları yüzüne yansıtan Jasper Billerbeck, çocuk oyuncu olarak dikkat çekici bir keşif olarak öne çıkıyor. Karl Walter Lindenlaub’un görüntü yönetimi ise savaş sahnesi olmadan doğanın sessizliğini ve tehlikesini başarıyla aktarıyor.
Foster’ın kusursuz Fransızcası konusuna gelince, Jodie Foster’ın Fransızca yeteneğinin bu rolde ne denli etkili olduğu bir kez daha hatırlanıyor. 2004 yapımı Un Long Dimanche de Finançailles (Kayıp Nişanlı) filminde kısa bir Fransızca performansıyla dikkat çeken Foster, psikiyatrist Lilian Steiner rolünde, danışanın kaybını basitçe açıklamayan bir yaklaşımı benimseyerek eski kocasıyla birlikte şüphelilerin peşine düşüyor. Filmde Daniel Auteuil, Virginie Efira ve Mathieu Amalric de rol alıyor.