Yeni anayasanın ruhunu, tartışmaları ve gelecek vizyonlarını keşfedin. Hukuk ve toplum perspektifinden derin analizler ve güncel değerlendirmeler.
Uzmanlar, yeni anayasanın sadece geçmişteki 1921 veya 1924 anayasalarına değil, aynı zamanda 2023 ruhuna uygun olması gerektiğini vurguluyorlar. Bu bağlamda, 2053 ve 2071 vizyonlarıyla uyumlu, geleceği kucaklayan ve bütünsel bir felsefe ile hazırlanan bir anayasa büyük önem taşıyor. Uçum, özellikle “Ne 1921 ne 1924’tür. Yeni anayasa 2023 ruhuna sahip olmalıdır” diyerek, yeni anayasanın günümüzün ihtiyaçlarına ve vizyonlarına uygun şekilde şekillendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Uçum, ayrıca, kurtarıcı ilkeleri koruyan ve çağdaş bir perspektif sunan yeni anayasanın, savaş dönemlerinde kabul edilen veya tek parti düzenine referans oluşturan eski anayasaların sınırlarını aşması gerektiğine vurgu yapıyor. Ona göre, eski anayasalardan ilham almak hem mümkün değil hem de uygun değildir, çünkü yeni anayasa, ülkenin çağdaş ve demokratik yapısını yansıtmalıdır.
Günümüzde anayasanın, yalnızca bireyin temel hak ve özgürlüklerini korumakla kalmadığını, aynı zamanda milli devletin, milli hukukun ve milli yargının da temelini oluşturduğunu belirten Uçum, bu yapıların zayıflatılmasının ülkenin bağımsızlığına yönelik ciddi bir tehdit oluşturabileceğine dikkat çekiyor. Milli devlet, milli hukuk ve milli yargıyı güçlendiren bir anayasanın, ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü güvence altına almak adına şart olduğunu vurguluyor.
Uçum, pozitif hukuk açısından bu riskleri ortadan kaldırmak için anayasanın öncelikle milletin birliğini ve bağımsızlığını teminat altına alması gerektiğine işaret ediyor. Bu bağlamda, anayasanın, ülkenin temel değerleriyle uyumlu ve bütüncül bir çerçevede hazırlanması gerektiğini ifade ediyor.
Uçum, Türkiye’nin zengin dil ve kültür mozaiğini koruyarak, milli kimlik ve tarih bilincini muhafaza etmenin önemine değiniyor. Milli kimlik üzerinden toplumda birlik ve beraberliği sağlamak gerektiğine vurgu yapan Uçum, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Türk milletinin adı ve tarihi değerlerin korunmasının temel amaç olduğunu belirtiyor.
“Türkiye halkı, farklılıklarımızın teminatıdır ve birliğimizin temel taşıdır” diyerek, milletin birlik ve bütünlüğüne vurgu yapıyor. Ayrıca, “Devletin resmi dili Türkçedir ve bu dil, milli birliğimizin temel taşıdır” ifadesiyle, Türkçe’nin devletin resmi ve tek resmi dil olarak muhafaza edilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Uçum, Kürtçe ve diğer günlük yaşamda kullanılan dillerin eğitimine ilişkin olarak, hukuki altyapının mevcut olduğunu ve yeni düzenlemelerle hukuki çerçevenin güçlendirilebileceğini belirtiyor. “Günlük yaşamda kullanılan farklı diller ve lehçelerin öğretimi, kanunlarla düzenlenebilir ve bu konuda herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır” diyerek, çok dillilik ve çok kültürlülüğün eğitim politikalarının temel unsuru olması gerektiğine dikkat çekiyor.