Van Gölü’nün kirliliği, su teminini tehdit ediyor; bilimsel bulgular ve önlem çağrısı ile güvenli su kaynakları için farkındalık yaratın.
Van Gölü’nün ekosistemi ve su kalitesi, öngörülebilir küresel ısınma etkileri ile birlikte özellikle akarsu kollarından gelen su debisinin azalması nedeniyle baskı altında. Bu kollar üzerinden göle ulaşan kirletici yükler, yağışlar ve nehirlerden beslenme ile değişen akış rejimlerindeki kayıplarla birleşince kirleticilerin yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Gölün kapalı havza özelliği, gelen kirleticilerin seyrelme ve parçalanma süreçlerini uzatır; bu durum, su kalitesi üzerinde kalıcı etkiler bırakabilir.
Bitlis çevresi üzerinde yürütülen çalışmalar, mevcut kirliliğin net etkilerini işaret ederek, önlem almanın önemini vurgulamaktadır. Van Gölü, dünyanın en büyük sodalı göllerinden biri olmasıyla küresel ölçekte değer taşır ve ülkemizin de en büyük gölü konumundadır. Kapalı havza yapısı nedeniyle göle giren suların ve besleyici akımların yoğunluğu değişebilir; yağışlar ve çevredeki nehirler tarafından beslenen bu süreçler, gölün kendini yenileme kapasitesinin sınırlı olmasına neden olur.
Ülke genelinde akarsuların yaz-kış farklılığı ve kurak mevsimlerin etkisi, gölün beslenmesini önemli ölçüde şekillendirir. Günümüzde küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin etkileriyle birlikte bu akışlar daha da azalmakta; bu durum, Van Gölü’ne giren besleyici akımların mevsimsel olarak çekilmesine ve göl ekosisteminde baskının artmasına yol açar.
Endüstriyel faaliyetler ile evsel atıkların göle ulaşması, gölün beslenmesini bozarken, arıtılmamış suların nehirler üzerinden geri beslenmeyi sağlayan kollarla Van Gölü’ne taşınması, su kalitesi üzerinde belirgin bir tehdit oluşturur. Söz konusu kollarda su miktarının azalması, kirliliğin yoğunlaşmasına ve ekosistem üzerinde baskının derinleşmesine neden olur. Bu bağlamda yapılan önceki çalışmalar, kirliliğin etkilerini net şekilde ortaya koymuş olup, su teminine yönelik tedbirlerin ve arıtılmadan deşarjın engellenmesinin hayati öneme sahip olduğunu göstermektedir.
Bu nedenle göl çevresindeki su temininde dikkatli planlama yapılmalı; gölün beslenmesini bozmayacak şekilde su kullanımı düzenlenmeli ve endüstriyel ile evsel atık suların arıtma süreçlerinden geçirildikten sonra deşarj edilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca yerleşim alanlarının ve sanayi faaliyetlerinin oluşturduğu atık suların göle doğrudan ulaşmasının önüne geçilmesi için bilimsel çalışmalarla elde edilen sonuçlar, uygulanabilir politikaların geliştirilmesine katkı sağlamaktadır.