Tuz ve Vicdan: Üçüncü Kitapta İnsanlığın İçindeki Çatışmanın İzleri – vicdan, iktidar ve etik arasındaki çatışmayı sürükleyici bir keşif.

Ezgi Tanergeç’in üçüncü romanı Tuzlu Yüz, emek ezgilerinin üzerinde dönen gerilimli bir planla başlar. Evini ve ailesini geçindirmekle meşgul olan Haydar’ın zihninde, okur yavaş yavaş bir cinayet planının kıvılcımını görür. Eserde, insan emeğiyle insan ruhunun karanlık yönleri arasındaki ince çizgi sorgulanır; evrenin tek sahibi olduğunu iddia edenlerin doyumsuzluğuna karşı bir ayna tutulur. Tuz kirlendi ifadesi, romanın her sayfasında, insanlığın çürümüşlüğüne dair sert bir uyarı olarak yankılanır. Tuzculuğu odağınıza almanın hikâyesiyle başlıyoruz…
Çalışmalarım sırasında tuzculuğun kökenine dair yapılan geçmişe dönük araştırmalar, bu mesleğin de giderek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösterdi. Ancak yazarken beni en çok etkileyen, tuzun kendisi oldu: hem bitmek bilmeyen bir enerji kaynağı hem de yakıcı, koruyucu yönleri olan çok yönlü bir madde. Kurguda, köyde insanların geçim kaynağı olan şifalı tuz, zamanla güvensiz bir güç olarak geri dönüyor ve onların sırlarını, emeklerini zedeliyor. Bu tehlikeyi ve belirsizliği betimlemek, bana heyecan verici bir yazım süreci vaat etti. Romanın başlangıcı, temiz kalpli Haydar’ın tek derdinin evini geçindirmek olduğu gerçeğiyle hemen çatırdamaya başlıyor.
Vicdan teması, yazar olarak benim en sık dokunduğum noktadır. Bu roman için hayata geçirdiğim yöntemde Haydar’ın iç seslerini karakterler hâline getirerek eserle bütünleştirdim. Sesler Haydar’a karşı konuşmaya başlar; bazen birbirine zıt, bazen karanlık olan sesler, bazen de aydınlık olanlar baskın çıkar. Bu iç monologlar, okuyucunun kendi iç sesleriyle yüzleşmesini tetikler ve vicdanın görünür bir izdüşümü olarak karşımıza çıkar. Vicdan hesaplaşması, bu romanda daha belirgin bir eksende seyrediyor.
Ekosistemin bozulması, tuzun kalitesinin düşmesi ve gölün küçülmesi temaları, insanlığın çürümesiyle paralel bir akış içinde ilerler. “Tuz kirlendi” ifadesinin altını çizmeden geçmek imkânsız; çünkü bu söz, sadece çevresel bir uyarı değil, ruhsal bozulmanın işaretidir. Tuzun çevresel etkileriyle insan ruhundaki çürümenin paralel akışını bu roman, derinlemesine ele alıyor.
Romanın açık bir karşı çıkışı olarak görülen kadın bakış açısı, başta Haydar’ın eşi Meryem üzerinden güç kazanır. Başlangıçta geleneksel rollerin ötesine geçerek mücadeleyi ve çözüm arayışını eline alan Meryem, nihai sahnelerde dönüşümünü yansıtır. Kadın bakış açısı yine yalnızca kadınların değil, herkesin yararına olan bir güç olarak karşımıza çıkar ve bu güç, toplumsal dengeyi yeniden kurmaya hizmet eder.