Türkiye-ABD ilişkileri ve bölgesel dinamikler: Fidan’ın söylemiyle yeni denge arayışları, analizli ve güncel bir bakış.

İlk olarak milli takım başarısını içtenlikle tebrik eden bir üslup kullanılıyor. Bu başarıların, kupaya kadar uzanan bir süreçte devam etmesi dileğini ifade eden bir ton hâkim.
Türkiye’nin son dönemde dış politikada güvenilir bir ortak olarak görüldüğü, pek çok aktörün iş birliği için Türkiye’yi tercih ettiği üzerinde duruluyor. Özellikle Birleşmiş Milletler’de gerçekleşen temaslardan itibaren, Amerika ile Türkiye arasındaki ikili ilişkiler ve bölgesel konuların kapsamlı bir şekilde ele alındığı vurgulanıyor.
Gerek Ukrayna-Rusya savaşının Türkiye’nin kuzey sınırlarında, gerek Kafkaslar’daki barış sürecinin ilerleyişiyle, İran ve Irak gibi komşu ülkeler etrafında şekillenen konuların karşılıklı fayda gözeten bir koordinasyon gerektirdiği belirtiliyor. Bu bağlamda, daha geniş bir güvenlik ve istikrar amacıyla Amerika ile yürütülen görüşmelerin önemine dikkat çekiliyor.
Gazze meselesi de en hassas başlıklardan biri olarak öne çıkıyor. 23 Eylül’den bu yana, sekiz Müslüman ülkenin devlet başkanlarıyla Trump’ın görüştüğü bir zemin üzerinden ilerleyen bir anlayış birliğinin güncel değerlendirmeleri yapılıyor. Tıkanan konuların aşılması gerekliliği ve bu süreçte yürütülen çalışmaların gözden geçirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
SDG ENTEGRASYONU gibi konular, Amerika ile olan temaslarda önceliklendirilmesi gereken başlıklar olarak vurgulanıyor. ABD içindeki bölgesel angajman ve önceki kuşaklardan miras kalan mekanizmaların, yeniden ele alınması ve bütün aktörlerin menfaatine uygun şekilde ilerletilmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Diplomatik yollarla ilerlemenin, güvenlik ve maliyet yükünü azaltacağına işaret ediliyor.
Şam ile YPG arasındaki görüşmelerin seyri kritik olarak gösteriliyor. İsrail’in güneydeki müdahalelerinin yarattığı etkiler nedeniyle görüşmelerde ara verdiklerini anımsatan konuşmacı, İsrail-Suriye ilişkilerinin karşılıklı toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı temelinde sürdürülmesi gerektiğini belirtiyor. Bu çerçevede, Suriye’nin toprak bütünlüğüne dair kaygıların ve tehditleri minimize etmenin öncelik olduğu ifade ediliyor.
ABD-İsrail ilişkilerinin koordine edilmesi ve İsrail’e yönelik politik baskının artırılması gerektiği üzerinde duran konuşmacı, YPG ile Şam arasındaki temasların belli bir noktaya evrilmesini arzuluyor. Amerikalılarla yürütülen çalışmaların uyum içinde ilerlemesi için gayret gösterildiği belirtiliyor.
Türkiye’nin Suriye’deki çabalarının, barışın sağlanması, mültecilerin geri dönüşünün desteklenmesi ve uluslararası meşruiyetin güçlendirilmesi açısından kritik olduğunun altı çiziliyor. Bu bağlamda, esnek ve sabırlı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.
Gazze’deki ateşkesi destekleyen karar mekanizmalarının oluşturulması gerektiğini söyleyen konuşmacı, güvenlik konseyinin taslakları üzerinden yürütülen süreci takip ediyor. Erken aşamalardaki planlar, barış komisyonu ve Uluslararası İstikrar Gücü’nün hayata geçişine zemin hazırlıyor. Bu süreçte, “Gazze’ye Amerikan askeri göndermeyecekler” ve “Uluslararası İstikrar Gücü’ne Amerikan askeri verilmeyecek” şeklinde ifade edilen sınırlılıklar, koordinasyonun sürdürülmesini öncelikli kılıyor.
Bir sonraki adım olarak öne çıkan unsurlar arasında istikrar gücünün nasıl teşekkül edeceği, hangi ülkelerin katılım göstereceği ve mevcut ateşkesin uygulanmasına yönelik rol paylaşımı yer alıyor. İsrail ile bölgesel güvenliğin sağlanması için taraflar arasındaki iletişimin yakın tutulması gerektiğine işaret ediliyor.
CAATSA konusunda çözüm yoluna gidilmesi gereken alanlar olduğundan söz ediliyor. Trump’ın bu konudaki yaklaşımı nedeniyle, mevcut mevzuatta bazı esnekliklere ihtiyaç duyulduğu, Biden dönemine göre farklı bir iradenin ortaya çıktığı belirtiliyor. Çözümün kısa sürede hayata geçmesi temennisinde bulunuluyor.