Simav Fayı ve artçı aktiviteyi inceleyen bu içerikte derinlik, enerji ve geleceğe yönelik tehditler kapsanır; deprem riski ve bölgesel etkiler değerlendiriliyor.
Geçtiğimiz günlerde Simav Fayı’nın batı ucunda meydana gelen 6.1 büyüklüğündeki deprem sonrası, akıllarımızda pek çok soru doğdu. Aylar önce İstanbul’da hissedilen 6.2’lik sarsıntıda da uzun süren artçıların yaşandığı hatırlanırken, bu kez daha farklı bir artçı dinamiği gözlemleniyordu. Büyük artçılar, daha sık aralıklarla kendini gösteriyor ve sarsıntılar daha yoğun hissediliyordu. Simav Fayı’nın doğusundan, Kütahya yakınlarında 28 Eylül’de bir sarsıntı daha kaydedildi. Kandilli Rasathanesi verilerine göre büyüklüğü 5.5 olan depremin derinliği 6.1 kilometre olarak ölçüldü. Bu yeni sarsıntı sonrası artçı depremler çoğalmaya başladı ve artçıların simav merkezli olduğu görüldü.
Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Doç. Dr. Bülent Özmen, yaşananları ve gelecekte beklenenleri Milliyet.com.tr’ye detaylı şekilde anlattı. Ona göre, bölgede artçıların bu kadar yoğun olması için birkaç etken bir arada bulunuyor: yüzeyde gözlemlenemeyen fay hatlarının varlığı, magmatik sokulumlar ve hidrotermal hareketler gibi biyolojik olmayan dinamikler. Ayrıca Gelenbe Fayı’nın bariyer görevi görmesi nedeniyle gerilimin belli bir bölgede tutulması da artçıların yayılmasını etkileyebiliyor. Şu an için enerji, tek seferde devasa bir deprem üretmek yerine çok sayıda küçük artçı ile kademeli olarak boşaltılıyor.
Derinlik kavramı deprem hissiyatını doğrudan etkiliyor. Sığ depremler dar bir alanda çok daha kuvvetli hissedilir; Sındırgı ve Simav’daki olaylar bu kuralı doğrular nitelikte. Türkiye’deki depremlerin çoğu 60 kilometreye kadar derinlikte gerçekleştiğinden, yüzeye yakın odaklar yüzeyde daha şiddetli izler bırakıyor. Bölgede meydana gelen 4 ile 5 arası artçı şiddetindeki depremler, yüzeye yakınlık nedeniyle özellikle dikkat çekici.
Toprak yapısı ve hidrotermal kaynaklar da bu dinamikleri etkiliyor. Sıcak su akışlarının, çatlakların genişlemesiyle yeni kırıkların oluşmasına yol açtığı ve bu şekilde büyüklükleri 4–5 düzeyinde kalmasına rağmen bazen 5’i aşan deprem tetiklemelerinin görülebileceği değerlendiriliyor. Santorini örneğinde olduğu gibi, tektonik hareketler ile magmatik ve hidrotermal süreçler arasındaki etkileşimler, deprem fırtınalarının sıklaşmasına zemin hazırlayabiliyor.
İstanbul’a kadar hissedilmesiyle ilgili sorular örneğinde, bir kısmı insanların depremi hissettiğini bildirmese bile, özellikle fay hatlarına yakın yerleşimlerde sarsıntının hissedilmesi beklenenin ötesinde olabilir. Özmen’e göre bu, kişinin bulunduğu konum, bina yapısı ve zemin tipi gibi birçok değişkene bağlı olarak değişebiliyor. Depremi hissettiğini bildirenlerin konumları ise bölgenin sarsıntı merkezine göre dağılıyor ve bazı yerlerde hissedilen yoğunluk, kayıtlara tam yansıyamayabiliyor.
Geleceğe dair ihtimaller konusunda Özmen, MTA’nın diri fay haritasına dayanarak bölgede 6.5–7 büyüklüğe ulaşabilecek faylar bulunduğunu belirtiyor. 2011 Simav depremi de bu potansiyelin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nda da bu bölgede benzer büyüklükte depremlerin olabileceği açıkça işaret ediliyor. Ancak tam olarak ne zaman gerçekleşeceği bilinmiyor ve bu belirsizlik, en çok üzerinde durulan konulardan biri.