Şarkılar ve toplumsal bellek: Türk popüler müziğinin yüzyıllık yolculuğunu derinlemesine inceleyen kapsamlı bir analiz.
Melisa Vardal’ın sözlerle örülü düşüncelerinin peşinden ilerleyen bu çalışmada, şarkılar yalnızca melodilerden ibaret değildir; onların ardında toplumsal hafıza ve kuşakların yaşadığı deneyimler yatar. Yavuz Hakan Tok’un kaleminden çıkan Şarkı Hikâyeleri, 1960’lardan 1990’lara uzanan Türk popüler müziğinin 80 şarkısını mercek altına alıyor ve kulaktan kulağa yayılan söylentileri değil, gerçek hikâyeleri gün yüzüne çıkarıyor. Tok, önsözde “Bu bir ‘en iyi şarkılar’ seçkisi değil, yalnızca anlatılabilir hikâyeler seçkisi” diyerek şarkıları, listelerin ötesinde birer tanıklık belgesi olarak ele alıyor.
Alpay’ın Fabrika Kızı, Türkiye’deki toplumsal sorunları dile getiren ilk örneklerden biri olarak öne çıkıyor. Cibali Tütün Fabrikası önünde sabah vardiyasına yetişmeye çalışan kadın işçilerden doğan bu parça, 1968 gençliğinin özgürlük arayışlarıyla birleşiyor. Cem Karaca’nın Namus Belası ise yazara göre toplumsal çelişkilerin en sert yansılarından biri olarak hatırlanıyor. Aynı dönemin sesi Melike Demirağ’ın Arkadaş adlı şarkısı, Yılmaz Güney’in aynı adlı filminden doğan dayanışma marşına dönüşüyor ve bir kuşağın belleğini şekillendiriyor.
1980’lere geldiğimizde Sezen Aksu’nun Ünzile şarkısı, Anadolu’da küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarının acılarını ülkenin gündemine taşıyor. Tok’un anlatımına göre MFÖ’nün 1990’ların başında seslendirdiği Ali Desidero ise kent kültürü ve gecekondu arasındaki çarpışmalar ile değişen toplumsal yapının bir yansıması olarak öne çıkıyor. İnsanları mizah dergileri aracılığıyla dönemin fotoğrafını çekerken, bu parça felsefi ve edebi bağlarla şarkıların sadece eğlence olmadığını kanıtlıyor.
Darbeyi eleştirmek için yazıldı başlığıyla öne çıkan 1981 tarihli Sultan-ı Yegâh, Attilâ İlhan’ın dizeleriyle Nur Yoldaş’ın sesinin birleştiği bir döneme işaret eder. Tok bu parçayı, şiirle, edebiyatla ve toplumsal ruh hâliyle güçlenen bir pop müziğin örneği olarak değerlendirir: Doğu’dan Batı’ya uzanan zengin bir müzik üretiminin kapısını aralayan bir çalışma olarak düğümlenmiştir. Şarkının hikâyesi ise oldukça çarpıcıdır: Darbe karanlığında kaydedilen bir eser, İlhan’ın 12 Mart’a yazdığı şiirin darbe karşıtı bağlamını yansıttığı halde Yoldaş çiftinin o an farkında olmadan seslendirmesiyle hayat bulmuştur. Yıllar sonra İlhan, “Sultan-ı Yegâh’ı darbeyi eleştirmek için yazmıştım… Allah’tan hiç kimse anlamadı” diye itirafta bulunur. Buna rağmen eser, TRT’nin denetiminden geçip ekran ve radyolarda sıkça çalınarak milyonlarca insana ulaşmış ve dönemin ruhunu yansıtan bir parça olarak kalmıştır.