Hikâyelerin içinden gelen sinema diliyle tanışın; O Da Bir Şey Mi, iz bırakan sahneler ve derin anlamlar üzerine akıcı bir yolculuk.
İstanbul’da Altın Lale yarışında öne çıkan yapımlar arasında, içinde yer aldığı geniş yarışma ağıyla dikkat çekiyor. Pelin Esmer’in yönettiği film, altın ödüller açısından farklı kıstaslar getirse de, anlatıcılığın gücünü ön plana çıkarıyor. Otel Efes’in barında buluşan karakterler ve onların peş peşe kurdukları hikâyeler, filmin ana akışını oluşturan zincirleri kuruyor.
Aliye adındaki genç otel çalışanı üzerinden ilerleyen hikâye, başlangıçta seyirci ile anlatıcı arasındaki erişimin sınırlarını zorlar gibidir. Aliye, anlattığı her yeni hikâyede önceki anlatıyı değiştirir; gerçek ile hayal arasındaki çizgi giderek bulanıklaşır. Bu dinamik, yönetmen Levent ile otel çalışanı arasında kurulan içsel bağla birleşerek izleyiciyi farklı bir kurgu deneyimine götürür. Otel Efes’in barı, barın sakinleri için sadece bir mekan değil, her biri kendi içsel dünyasını aktaran birer anlatıcıya dönüşür.
Esmer’in tüm karakterleri, birer anlatıcılık mercii olarak öne çıkarken, filmdeki “anlatıcılığa övgü” teması ağırlık kazanır. Her birinin kendi dinleyicisi olan başka bir hikâye aktarma yükümlülüğü vardır ve bu yükümlülük, izleyicinin de entelektüel olarak katılımını gerektirir. Karşı tarafın “o da bir şey mi” sorusunu sorma dürtüsü, her sahnede sinemanın kendine has dinamiklerini tetikler.
Filmdeki travmalar çoğunlukla aile kökenli; Aliye’nin Söke’deki babasının terk edişi ve annesinin ilgisizliği, Levent’in İstanbul’daki çocukluk travmasıyla birleşir. Aliye ayakta durmaya çabalarken, Levent ise sinemacılıktan güç alır, annesinin nüktedanlığıyla hayata tutunur. Her bireyin kendi hesaplaşması, onların hayatlarında belirleyici bir çıkış arayışına dönüşür. Hikâyelerin zirveye ulaşmadan dağılıp dağılmaması, izleyiciye hafif bir hayal kırıklığı bırakabilir; ancak Pelin Esmer bu yönüyle bile umut dolu bir yol izler.
Balasoiu imzasını taşıyan görüntüler, filmin görsel tonunu belirler. Barın kırmızı perdelilerine kadar uzanan kompozisyonlar ve antik tiyatroya geçen yolculuk, mekânı sadece bir arka plan olmaktan çıkarıp, anlatının kendisiyle bütünleşen bir sahneye dönüştürür. Otelin penceresinden dışarıya uzanan el planı, sinemanın büyülü yönünü hatırlatan bir metafor olarak hafızalarda yer eder.
Başarılı oyuncu kadrosu ile de öne çıkan filmde, Aliye rolünde ilk sinema deneyimini yaşayan Merve Asya Özgür, sahnelerdeki uyumuyla dikkat çeker. Timuçin Esen ile İpek Bilgin’in ortak sahneleri ise duygusal bir armoni yaratır. Nur Sürer’in karakteri Gülistan, kıvraklığı ve şıklığıyla öne çıkar; Mehmet Kurtuluş ise kendi hayatının mağdur kahramanı olarak sahnedeki varlığını hissettirir. Sermet Yeşil’in kısa rolu ve Şebnem Hassanisoughi’nin performansı, oyuncu kadrosunun güçlerini pekiştirir.