Moody’s, ABD’nin kredi notunu düşürüp görünümünü negatiften durağana çevirdi. Detaylar ve piyasa etkileri için hemen okuyun.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun vadeli kredi notunu önemli ölçüde düşürerek “Aaa” seviyesinden “Aa1” seviyesine indirdi ve görünümünü “negatif”ten “durağan” hale getirdi. Bu karar, ABD ekonomisinin karşı karşıya olduğu yapısal sorunların ve mali disiplin eksikliklerinin altını çiziyor.
Açıklamada, not indiriminin temel nedeninin, ABD’de kamu borcu ve faiz ödemelerinin uzun süredir benzer gelişmekte olan ülkelere kıyasla önemli ölçüde yüksek seviyelere ulaşması olduğu vurgulandı. Ayrıca, ABD yönetimi ve Kongre’nin büyük mali açıkları ve artan faiz maliyetleri konusunda henüz sürdürülebilir çözümler geliştiremediğine dikkat çekildi.
Görüşülen mevcut mali politikaların, uzun vadede önemli tasarruflar ve harcama kısıtlamaları sağlayacağına ilişkin güvenin azaldığı ifade edildi. Bu bağlamda, önümüzdeki on yıl boyunca hükümet gelirlerinin genellikle sabit kalması öngörülürken, büyük açıkların ve faiz giderlerinin artması bekleniyor. Ayrıca, 2017’de gerçekleştirilen vergi indirimlerinin uzatılması halinde, önümüzdeki on yıl içinde toplam açığın yaklaşık 4 trilyon dolar artacağı öngörülüyor.
Mevcut verilere göre, ABD federal bütçe açığı yıllık yaklaşık 2 trilyon dolar seviyesinde bulunuyor. Bu tutar, GSYH’nin yüzde 6’sını aşarak oldukça yüksek bir oran teşkil ediyor. 1 Ekim’de başlayan yeni mali yılın ilk aylarında, bütçe açığı şimdiden 1.05 trilyon dolara ulaştı ve geçen yıla göre yüzde 13 oranında artış gösterdi.
Moody’s’ten gelen kredi notu indirimiyle birlikte, ABD’nin kredi notu en büyük dünya ekonomileri arasında en yüksek seviyeye sahip olan ülkelerden biri olmaktan çıktı ve Avusturya ile Finlandiya gibi küçük ekonomilerle aynı seviyeye geriledi.
2011 yılında S&P Global Ratings’in ilk kez ABD’nin kredi notunu düşürmesi ardından, piyasalarda sert dalgalanmalar yaşanmıştı. O dönemde, S&P 500 endeksi yüzde 16’lık değer kaybı yaşamıştı. Fitch Ratings’in de bu yıl içinde benzer bir adım atmasıyla, ABD 10 yıllık tahvillerinin getirileri üç ay içinde yüzde 4,1’den yüzde 5’in üzerine çıkmıştı.
Bu düşük kredi notu, tahvil piyasasında maliyetleri artırırken, ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkileyebilecek büyük bir risk olarak görülüyor. Uzmanlar, Moody’s’in kararının, uzun vadede tahvil getirilerini yükselterek borçlanma maliyetlerini artıracağını ve bu durumun ekonomik büyümeyi baskılayacağını belirtiyor. Ayrıca, artan ulusal borç ve Donald Trump’ın Çin ile başlattığı tarifeler savaşının da yatırımcıların risk iştahını azalttığı gözlemleniyor.
ABD Hazine tahvil piyasasında, getirilerin artmasıyla birlikte, şirketler ve tüketicilerin borçlanma maliyetleri yükseliyor. Bu durum, hisse senedi piyasalarını olumsuz etkileyebilir. Şu anda, 10 yıllık ABD tahvil getirisi yüzde 4,5 seviyesinde olup, bu oran 2008 küresel finans krizinden beri görülen en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. Piyasalarda kritik olarak kabul edilen yüzde 5 seviyesine yaklaşılması, özellikle dikkat çekiyor.
Nisanda, ABD tahvil getirileri bu seviyeye yaklaştığında, hükümet hemen geri adım atmış ve ithal ürünlere uygulanan ek gümrük vergilerini askıya almıştı. Bu gelişmeler sonrası, dolar endeksi yıl başından beri yüzde 6,5 oranında değer kaybetti ve Avrupa para birimleri karşısında euro yaklaşık yüzde 8 değer kazandı.
Uluslararası yatırımcıların, Moody’s’in not indirimine paralel olarak dolardan uzaklaşma eğilimi hız kazanabilir. Bu durum, küresel finans piyasalarında yeni dalgalanmalara yol açabilir.
Moody’s’in bu kararı sonrası, ABD yönetiminden sert eleştiriler yükseldi. Beyaz Saray İletişim Direktörü Steven Cheung, Moody’s ekonomisti Mark Zandi’yi hedef alarak, kararın siyasi motivasyonlarla alındığını öne sürdü. Cheung, “Kimse onun analizlerini ciddiye almıyor ve bu kararın siyasi olduğunu gösteriyor,” ifadelerini kullandı.
Sözcü Kush Desai ise, Moody’s’in bu adımını, önceki yönetimlerin mali politikalarına dikkat çekerek eleştirdi. Ancak, Moody’s, kararını yapısal sorunlara dayandırarak, herhangi bir tek yönetimin veya dönemin sorunu olmadığını vurguladı. Bu gelişmeler, piyasalarda belirsizliği artırmaya devam ediyor.