Milletin iradesi ve siyasetin bağımsızlığı üzerine kapsamlı bir değerlendirme: demokrasi, güç dengeleri ve katılımcı toplum için çerçeve analiz.

Milletin yönetme ve denetleme gücü, sandık ve demokrasinin yolu ile siyasete teslim edilirken, küresel sermayenin siyaseti yönlendirme hedefleri tüm dünya genelinde sürdürülebilirlik arayışında bir gerilim olarak gördüğümüz bir zeminde duruyor. Halkın egemenliğinin güçlü olduğu bir siyaset, sermayenin halkın tercihleriyle yarışmaya cesaret edemeyeceğini gösterir; çünkü güvenilir bir denge, adaletli bir oy verme ve serbest seçim hakkının korunmasıyla kurulur.
İBB iddianamesi etrafında ortaya çıkan tartışmalar, karanlık bir mekanizmanın zamanında fark edilip engellenmesini hatırlatır. Böyle bir yapı, milletin temel gücü olan oy ve seçim hakkını, para gücü ve dış etkiyle yarıda kesmeye çalıştığında demokrasi tehdit altında kalır. Hukukun bu süreçteki rolü, siyaseti sermaye ve dış bağlantılarla esir almak isteyen görünür ve görünmez güçlere karşı dikişsiz bir sınır koymuştur; siyasetin haysiyetini koruma yönündeki duruşu netleştirmiştir.
“BU ÜLKENİN SİYASETİ KİMSENİN OPERASYON SAHASI DEĞİLDİR” ifadesiyle özetlenen temel ilke, iktidarın muhalefetle değişebileceğini fakat milletin seçimle belirlenen iradesinin değişemeyeceğini hatırlatır. Hukuk, siyaseti ve milli iradeyi sarmaya çalışan vesayet oyunlarına karşı sağlam bir set kurmuş; devletin ve demokrasinin önüne konulmak istenen müdahalelere karşı durmuştur. Bu ülkenin siyaseti hiçbir odak tarafından operasyon sahası olarak görülemez; parayla, tehditlerle veya dış bağlantılarla Türk siyasetinin yönlendirilmesi hayal olarak kalır. Milletin iradesine, sandığın namusuna ve siyasetin meşruiyetine uzanan her müdahale karşısında kırılganlık yoktur; her yapı, hukuk karşısında hesap verir ve bugün de siyaset yapanlar, olan biteni bu perspektifle değerlendirerek hareket etmelidir.