Küresel borç dinamikleri ve gelişmiş piyasaların borç yapısına etkilerini incelen güvenilir analizler ve güncel verilerle keşfedin.
Gelişmiş piyasalarda borçlanma maliyetleri, artan tasarruf gereksinimleri ve harcamalardaki yükseliş nedeniyle baskı altında. Uzun vadeli borçlanma maliyetlerini tetikleyen başlıca etkenler arasında yüksek altyapı ve savunma giderleri, demografik değişimler ve iklim kaynaklı finansal yükler yer alıyor. Bu faktörler, bütçe açığını ve borç stokunu kontrol altında tutmayı daha zor hale getiriyor.
IMF’nin küresel borç analizine göre, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) ile borç arasındaki oran bu yıl önemli ölçüde artış göstererek yaklaşık %95,1’e ulaştı. Olumsuz senaryolar altında ise bu oranın 2027’ye kadar %117 seviyesine çıkabileceği öngörülüyor. Fransa, İngiltere ve ABD gibi büyük ekonomiler, bu borç artışının başlıca sürükleyicileri olarak dikkat çekiyor; bazı ülkelerde ise borçlanma ihtiyacı salgın öncesi seviyelerin üzerinde seyretmeye devam ediyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Küresel Borç Raporu’na göre, devlet tahvil ihracı 2023’te 14 trilyon dolar iken 2024’te 16 trilyon dolara yükseldi ve 2025 yılında da rekor kırması bekleniyor. Gelişmekte olan ülkeler ise borçlanma konusunda keskin bir artış yaşarken, 2007’de 1 trilyon doları bulan tahvil ihracı 2024’te 3 trilyon doların üzerine çıktı. Bu dönemde toplam borç seviyeleri ise 2007’ye göre önemli ölçüde yükseldi.
Gelişmiş ekonomilerin toplam borcu 228,2 trilyon dolar olarak kayda geçerken, küresel borç 337,7 trilyon dolara ulaştı. Fiyatlama dinamiklerindeki değişiklikler, özellikle Almanya, Fransa ve Japonya gibi ülkelerde, borçlanma maliyetlerinde baskıyı artırdı ve yatırımcı güvenini etkiledi. Kısa vadeli borçlanmanın toplam borç içinde payı ise önemli bir endişe kaynağı olarak öne çıktı.
Fransa ve İtalya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde borç yükleri GSYH’nin üzerinde seyrediyor. Fransa’nın borcu GSYH’nin yaklaşık %113,9’una tekabül ederken, IMF’nin öngörüleri 2030’a kadar bu oranın %128’i aşabileceğini gösteriyor. Fransa’daki siyasi belirsizlikler, borçlanma maliyetlerini artıran faktörlerden biri olarak değerlendiriliyor. Ülke, AB bütçe kurallarına uyum hedefini sürdürürken bütçe açığı da artıyor.
İtalya ise Euro Bölgesi’nin en yüksek borç seviyelerinden biriyle karşı karşıya. 3,2 trilyon avro (GSYH’nin yaklaşık %140’ı) borçla, uzun vadeli sürdürülebilirlik konusundaki endişeleri artırıyor. Bütçe açıkları, yavaş büyüme ve emeklilik giderlerindeki yükle birleşince borç maliyetlerini daha da zorlaştırıyor.
İngiltere kamu borcunu GSYH’nın yaklaşık %100’üne taşıdı ve bu borcun faiz yükü 2024 yılında kamu harcamalarının önemli bir payını oluşturdu. Sterlinin değer kaybı ve uzun vadeli borçlanma maliyetlerindeki artış, yatırımcı güvenini zorluyor ve siyasi gelişmelerle de baskı artıyor.
ABD borç yükü çok daha büyük bir seviyeye ulaşmış durumda; borç miktarı yaklaşık 37 trilyon dolar olarak kayda geçiyor ve faiz ödemeleri yılda 1 trilyon doların üzerine çıkmış durumda. Bu durum, hazine tahvillerine olan talebi şekillendiriyor ve yatırımcıları yeni riskler konusunda uyarıyor.
Japonya ise dünya sıralamasında en yüksek borç/GSYH oranlarından birine sahip; borç/GSHY oranı yaklaşık %235 düzeyinde. Artan faiz beklentileri ve Merkez Bankası’nın politika değişiklikleri borçlanma maliyetlerini artırıyor, siyasi belirsizlikler ise tahvil piyasalarını etkiliyor.
Almanya ise borç/GSYH oranı %62,5 ile kıyaslandıığında 2024 itibarıyla en düşük oranlardan birine sahip olsa da altyapı ve savunma yatırımları bütçe açıklarını büyütüyor. 500 milyar avroluk altyapı programı ve savunma harcamalarındaki artış, uzun vadeli borçlanmayı destekliyor.
AB çapında borç durumu ise 2025’in ilk çeyreğinde borç/GSYH oranının %81,8’e çıktığı ve AB’nin kurtarma fonu borçlarını geri ödeme sürecinin tartışmalara yol açtığı bir döneme işaret ediyor. Bu süreçte AB’nin borç finansmanını yeniden yapılandırma tartışmaları sürüyor.