Karanlığın Hafızası: Mağara Zamanında Bir Yolculuk. Derin tarih ve mitin izinde, kayıp anıların ışığını arayan sürükleyici bir keşif.

Derinliklerin sessizliğinde, mağaraların kendine özgü atmosferi izleyiciyi ağırlıyor. İlk kişisel sergiyle ortaya çıkan hikâye, yeraltının yumuşak bir tempo ve geçmişin izlerini taşıyan bir mekânda kendini gösteriyor. Türkiye’nin farklı noktalarından deneyimlenen mağara ziyaretleri, sanatçının eserlerinde birer anlatı öğesi olarak çoğalıyor.
Bu sergide, mağara yalnızca fiziksel bir mekân olmaktan çıkarak bilinçaltı, beden ve zaman arasındaki çok katmanlı bir düşünme alanına dönüşüyor. Haliç Sanat’ın mekânıyla buluşan sergi, mağaranın yapısal dokusunu ve atmosferini, mekânsal bir tamamlayıcı olarak yansıtıyor. Zamanın akışını yavaşlatan ve hafızayı katmanlar halinde biriktiren bu ortam, izleyiciyi içinde var olan farklı gerçekliklere davet ediyor.
Nokta tekniği üzerinde yoğunlaşan üretim dili, jeolojik birikimi ve hafızanın mikro temsillerini aynı sahada buluşturuyor. Karanlığın içinde oluşan ilk parıltılar, kayada bıraktığı izler olarak belirginleşiyor; bu izler, karanlığın içinden yayılan ışığın mağara yüzeylerinde bıraktığı dil olarak okunuyor.
Karanlığın Hafızası adımlarıyla, mağara gezegenin en eski veri arşivlerinden biri olarak düşünülüyor. Jeolojik zamanın yavaşlığı, katmanlı bir geçmiş ve insan ömrünün geçiciliği, sanatçının çalışmalarında görünür hâle geliyor. Yeraltının sessizliği, izleyiciye fiziksel bir alan sunmanın ötesinde zihinsel bir alan açıyor ve bu alan, hafızanın kayıtlarıyla dolu bir mekân olarak algılanıyor.
‘Karanlığı hissedin’ ifadesiyle, sergi izleyiciyi sadece karanlığı görmekle kalmayıp onun nasıl hatırlandığını da deneyimlemeye davet ediyor. Özge Kahraman için mağara, uzun yılların beden ve zihin deneyimlerinin birikimiyle şekillenen bir eşik; çizimden dijital veriye uzanan yaratım süreci, mağaraların sakin ve ritmik oluşumuyla uyumlu bir bağ kuruyor. Bu sergi, izleyiciyi karanlığın içine bakmaya değil, karanlığın nasıl hatırlanabileceğini hissetmeye çağırıyor.
Mağaraların derinliklerinde yankılanan sessizlik, ziyaretçiyi zamanın akışını farklı bir hızda deneyimlemeye davet eder. Serginin merkezinde yer alan mağara fikri, dış dünyanın sınırlarını aşan bir iç dünyaya yolculuğu temsil eder. Her iniş, gündelik yaşamın akışından sıyrılıp jeolojik ve katmanlı bir zaman ölçeğine geçişi tetikler.
Sanatçının ifadesiyle mağara, tehditkâr görünen bir boşluk değil, zamana gerektiği kadar ihtiyacımız olmayan bir alan sağlar. Çeşitli üretim teknikleri—çizim, noktalama, 3D modelleme, LiDAR ve video—birer araç olarak birlikte çalışır ve ortak bir araştırma dilinin parçalarını oluşturur. Nokta tekniği, yalnızca biçimsel bir tercih değil, mağaranın hafıza ve jeolojik birikimlerinin mikroskobik bir temsili olarak öne çıkar. Bu dil, karanlığın içindeki ilk parıltıların izini sürer ve izleyiciye kayaların yüzeyine yansıyan ışığın hikâyesini hatırlatır.
‘Karanlığın Hafızası’, izleyiciyi doğal veri arşivlerine yönlendiren bir çağrı olarak okunabilir. Zamanın akışı yavaşlatılırken, yeraltı dünyasının sessizliği hem fiziksel hem de zihinsel bir alan açar ve bu alan, geçmişin kayıtlarını gün yüzüne çıkarmaya hazırlanır.
Özge Kahraman için mağara, yıllardır beden ve zihin üzerinde biriktirdiği deneyimlerin görünür hâle geldiği bir eşiktir. Zamanın ve hafızanın çok katmanlı ilişkisinin altını çizen üretim süreci, izleyiciyi karanlığın yalnızca görünmesini değil, onun hatırlanış biçimini deneyimlemeye davet eder.
İçine çekildiğiniz mağara dünyası, sadece fiziksel bir mekân olarak değil, zihnin en derin katmanlarında kurulan bir düşünme alanı olarak düşünün. Serginin atmosferi, mağaranın kendi dokusuyla uyumlu bir şekilde seyirciye eşlik eder ve geziyi zamansal bir yolculuğa dönüştürür.
Çalışmalar, jeolojik birikimin ve hafızanın mikroskobik görünümünü bir araya getirir; nokta tekniği, karanlığın içindeki parçalanmış ışıkların yüzeye vurduğu anların simgesi olarak öne çıkar. Her bir nokta, mağara duvarında iz bırakan ilk parıltıyı hatırlatır ve katmanlı geçmişin bir çağrışımını taşır.
Bu sergideki ana tema, karanlığın hissedilmesi ve hatırlanmasıdır. İzleyici, yalnızca karanlığı görmek yerine onun nasıl hatırlandığını deneyimlemekte olduğunun bilincine varır. Sanatçı için mağara, geçiciliğin ötesinde, zamanın ve hafızanın bir araya geldiği dinamik bir alan sunar; çizimden dijital üretime uzanan süreç, mağaraların yavaş oluşum ritmiyle ilişki kuran bir estetik dil oluşturur.