Karadeniz’de sahalardaki güvenlik: Ukrayna-Türkiye ve uluslararası hukuk perspektifi | güncel analiz ve uluslararası dinamikler

Ukrayna-Rusya çatışmasının başladığı andan beri Karadeniz’de seyir emniyeti bölgede en çok konuşulan konular arasına girdi. Son gelişmede, Ukrayna yetkilileri Ukrayna donanmasına ait insansız deniz aracıların, Karadeniz kıyılarından yaklaşık 80 mil açığında seyreden iki petrol tankerini hedef aldığı iddiasını paylaştı. Saldırının ardından Türk Kıyı Emniyeti ekiplerinin müdahalesiyle yardımcı bir müdahale gerçekleşti. MIDVOLGA-2 adlı tanker Gürcistan’a ayçiçek yağı taşıyordu ve mürettebatın durumu iyi olarak bildirildi; geminin Sinop’a doğru seyrine devam ettiği belirtildi.
ALINTI – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz’de ticari gemilere yönelik saldırıların kesinlikle kabul edilemez olduğunu söyleyerek, bu tür olaylarda ilgili taraflara gerekli uyarıların iletildiğini kaydetti. Erdoğan ayrıca, “Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışma Karadeniz’deki seyir güvenliğini tehdit etmeye başladı” şeklinde kayda geçirdi. Bu sözler, gölge filo gibi tanımların hukuki bağlamda sınırlı olduğunu ve devletler için bağlayıcılığının olmadığını belirten açıklamalarla desteklendi.
Hukuki değerlendirme – Avukat Selçuk Esenyel’e göre bu tür tabirler, bazı ülkelerin kendi mevzuatlarına göre görülebilir ve başka ülkeler bu gemiler üzerinde otomatik olarak savaş eylemi başlatamaz. BMDHS’e göre bir gemi ticari olarak hareket eder ve sivil durumunu sürdürür; bu nedenle, insansız güvenlik olaylarıyla ilgili olarak uluslararası hukuk, gemi statüsünü korumaya odaklıdır. “Sivil gemiler korunur; bir geminin ekonomik faaliyeti o geminin bombalanabilir olduğu anlamına gelmez” ifadesi bu yaklaşımı öne çıkarıyor.
Gözlemciler, MEB kıyılarında yaşanan olayların emsal oluşturabileceğini belirtiyor ve ilerleyen süreçte herhangi bir ülkenin bir gemiyle ticaret yaptığı gerekçesiyle onu hedef gösterme ihtimalinin uluslararası hukuk prensiplerine aykırı olacağını vurguluyor. Esenyel, “Uluslararası hukukta bayrak devletinin egemenlik hakları önemli; fakat kıyı devletlerinin güvenliği ve seyrüsefer serbestliği de korunmalıdır. Saldırılar, sivillerin güvenliğini tehlikeye atar ve bu durum uluslararası hukuka aykırıdır.” diye konuştu.
Uzmanlar, gazın ve petrolün taşındığı gemilerin güvenliğinin yalnızca savaş durumunda değil, normal seyrüsefer kurallarıyla da korunması gerektiğini belirtiyor. Saldırılar olası çevre felaketleri riskini de beraberinde getirebileceği için CLC ve CSD gibi sözleşmeler kapsamında sorumluluk ortaya çıkabilir. Yetkililer, güvenli seyrüsefer koridorları ve gerektiğinde diplomatik adımların atılmasını öneriyor.
GEMİLER YASAL OLGULARLA UYGUN HAREKET EDİYOR – Bayrak devletlerinin mevzuatına uygun hareket eden gemilerin, bazı Batılı ülkelerin yaptırım listelerinde yer alması yalnızca ticari bağlamlıdır ve bu durum onları otomatik olarak vurulabilir hedef yapmaz. Uluslararası deniz hukuku, gemilerin güvenlik ve egemenlik haklarını dengeleyici bir çerçeve sunar. Bayrak Devletleri, gerekiyorsa BM Şartı ve ITLOS/ICJ gibi kurumlara başvurarak diplomatik kanalları kullanabilirler. Bu süreçte sigorta şirketleri de savaş riski nedeniyle tazminat süreçlerini başlatabilir.
Karadeniz’in ortak değeri olan deniz ekosisteminin korunması da öncelik taşır. Çevre kirliliği riski bulunduğunda, taraf devletler sorumluluklarını yerine getirmek ve mümkün olduğunca zararları azaltmak için uluslararası sözleşmeler kapsamında hareket etmek durumundadır.