Karadeniz’de 2023 ve sonrası denizanası artışlarının nedenleri, etkileri ve ekolojik sonuçları hakkında detaylı bilgiler. Deniz yaşamını keşfedin.
2023 yılının kasım aylarında Karadeniz kıyıları, beklenmedik bir şekilde denizanası istilasıyla karşılaştı. Bu durum, bölge halkını ve bilim insanlarını şaşırtırken, çevresel faktörlerin ekosistemdeki dengeyi nasıl etkilediğine dair yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Pek çok kişi bu olayın arkasında kirliliğin, iklim değişikliğinin veya doğal afetlerin rol oynadığını düşünse de, uzmanlar bu durumu doğanın karmaşık ve hassas döngülerine dayanan bir süreç olarak açıklıyor.
Ancak, denizanalarının kıyıya çıkması ve yoğunlukta görülmesi sadece olumsuz bir gelişme değil; aynı zamanda ekosistemde yaşanan doğal döngülerin bir parçası olabiliyor. 2023’teki denizanası olaylarının ardından, özellikle Karadeniz kıyılarında benzer gözlemler devam ediyor. Peki, neden bu şeffaf ve jelimsi canlılar kıyılara yöneliyor? Bu durum, bir felaketin habercisi mi yoksa ekolojik bir yeniden doğuşun göstergesi mi? Bu soruların yanıtlarını, alanında uzman isimlerden Prof. Dr. Levent Bat’tan öğrendik.
Prof. Dr. Levent Bat, bu konuda yaptığı açıklamalarda, 2023’te yaşanan denizanası artışının temel nedenlerinden biri olarak su sıcaklığındaki yükselmeyi gösterdi. “Rhizostoma pulmo” türü, özellikle su sıcaklığının artmasıyla birlikte yoğun kümeler halinde toplanma eğiliminde olur. Bu canlılar, “deniz ciğeri” olarak da bilinen, şeffaf ve jelimsi yapıya sahip organizmalardır ve zaman zaman kümelenmiş halde görülmeleri, yaşam alanlarındaki değişikliklere bağlıdır. Bu canlıların çoğalması, onları yok etmek amacıyla değil, tam aksine, belirli çevresel koşullara uyum sağlamak ve nüfuslarını artırmak için gerçekleşir. Sıcaklık, rüzgarlar ve tuzluluk oranı gibi faktörler, denizanası popülasyonunun artışında belirleyici rol oynar. 2023’teki ilk yoğun denizanası hareketlerinin ardından, 2025’te de benzer gözlemler kayıtlara geçti. Peki, bu artış neden özellikle belli bölgelerde yoğunlaşıyor? Prof. Bat bu konuda şu açıklamayı yapıyor:
“Karadeniz’de deniz anaları, doğal olarak her zaman bulunuyor. Ancak, yoğunluklar zaman zaman artış gösteriyor ve kıyılara ulaşma oranları yükseliyor. Genellikle, rüzgârların yönü ve şiddeti, sakin koylarda denizanalarının yoğunlaşmasına neden oluyor. Sinop gibi yarımadaya sahip bölgelerde, rüzgârın belirli yönlerden gelmesi, bu canlıların kıyıya ulaşmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca, sıcaklık artışıyla birlikte suyun hareketlenmesi, denizanasının yukarı doğru yükselmesine neden oluyor. Rüzgârlar ve sıcaklık, denizanasının hareket ve çoğalma dönemlerini etkileyen en önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Özellikle, besin bolluğu ve uygun yaşam ortamları, denizanalarının yoğunlaşmasını tetikleyen diğer faktörler. Bu canlılar, küçük planktonlar ve diğer mikroorganizmalarla beslenirler. Gıda kaynaklarının bol olduğu bölgelerde, özellikle limanlar ve sakin koylar, denizanalarının akınına sahne olur. Bu nedenle, denizlerin fiziksel koşulları ve ekosistem sağlığı, denizanalarının popülasyonunu doğrudan etkiler.
Türkiye, dört ana denize kıyısı olan bir ülke olarak, deniz yaşamı açısından oldukça zengin bir coğrafyaya sahip. Bu denizlerde, 1279 farklı su canlısı türü barınıyor. Ancak, son dönemlerde özellikle Karadeniz kıyılarında gözlemlenen denizanası yoğunluğu, dikkat çekici bir durumdur. Peki, bu canlıların varlığı, denizlerin tuzluluk oranlarıyla nasıl ilişkilidir?
Prof. Dr. Levent Bat, bu konuda şu detayları paylaşıyor:
Denizanasının artması, sadece ekosistem açısından değil, aynı zamanda insan sağlığı ve deniz canlıları açısından da endişe verici sonuçlar doğurabilir. Özellikle, salgıladıkları yakıcı hücreler ve mikroorganizmalar, enfeksiyon ve alerjik reaksiyonlara yol açabilir.
2019’da yapılan araştırmalar, Akdeniz’deki denizanası çoğalmalarının, salgıladıkları mikroplar ve bakteriler aracılığıyla, deniz ekosisteminde ve insan sağlığında tehlike oluşturduğunu ortaya koydu. Bu mikroorganizmalar, kolera, enfeksiyon hastalıkları ve ateşli hastalıkların yayılmasına katkı sağlayabilir. Ayrıca, denizanalarının salgıladığı mikroplar ve bakteriler, küçük deniz canlıları ve balıklar arasında hastalıkların yayılmasına da neden olur.
Bu süreçlerin, iklim değişikliğinin ve kirliliğin bir sonucu olabileceği aşikar. Artan sıcaklıklar ve kirlilik, deniz canlılarının yaşam alanlarını değiştiriyor ve denizanalarının popülasyonunu tetikliyor. İnsanlar ve deniz canlıları arasında potansiyel sağlık riskleri de göz ardı edilmemeli. Yakında, denizanalarıyla temas, özellikle hassas ve alerjik bünyeler için ciddi sorunlara yol açabilir.
Prof. Dr. Levent Bat, bu konuda şu uyarıyı yapıyor: “Düz ve ince yapılı denizanaları genellikle zararsızdır ve temas edildiğinde ciddi bir sorun oluşturmazlar. Ancak, renkli ve mor olan, yakıcı hücrelere sahip denizanaları ise dikkatli olunmalı. Temas halinde ciltte yanık ve tahrişlere neden olabilirler, hatta nadiren de olsa ölüm riskini taşıyabilirler. Bu nedenle, denizlerde yüzme sırasında dikkatli olmak ve denizanası bölgelerinden uzak durmak önemlidir. Ayrıca, denizlerin ekosistem sağlığını korumak adına, kirliliğin azaltılması ve iklim değişikliğine karşı önlemler alınması elzemdir.”