KADIN KADININ KURTU MUDUR YURDU MUDUR? – 1 / 6
Bir kadın düşmanı yine bir kadındır,
bir erkeğin düşmanı da yine bir erkek;
dostu da!
Bahçıvan ve Marangoz! Anne, anneanne, teyze, hala, kardeş; baba, dede, dayı, amca, kardeş; kadın erkek yakın akrabalar ve maddi ve manevi çevre; çocuğu bir marangoz gibi bir hedef doğrultusunda biçimlendirmeye mi yoksa bir bahçıvan gibi büyüyüp gelişebileceği güvenli ve zengin bir ortam oluşturmaya mı çalışmalıdır?
Yahut bir marangoz gibi ihtiyaca göre çocuğa bir ‘şekil vermek’ mi yoksa kendi doğasında, yaratılış özelliklerine göre bir bahçıvan edasıyla nadide bir çiçek gibi ‘büyümesine uygun güvenli, esnek ve keşfe açık bir alan’ mı açmak gerekir?
Veyahut ebeveynlik oduna şekil veren marangozluk mudur yoksa ağacı kendi doğasında yetiştiren bahçıvanlık mıdır? Bu fark, yalnızca ebeveynliğin değil, insan olmanın özünü de yeniden düşünmemizi sağlar.
Şikâyet! Bu yazı şikâyete dair değil, sadece bir durum tespitidir. Şikâyet! Ondan, bundan, şundan şikâyet! Eee? Geçmişi değiştirebiliyor musun? Asla! Ya başkalarını? Ne mümkün! Ancak kendini. Şimdi, şu an ne yapıyorsun? Hiç mi? Okumaya devam ediyor musun?
Şikâyet ettiğin kadar esir, şükrettiğin kadar özgürsün şu hayatta. Neye niyet edersen kısmetini niyetin belirler. Niyetin yönünü ve yolunu belirler. Hülasa bakış açın tarafını belirliyor. Nur ve rahmet tarafından mı bakıyorsun hayata, karanlık ve zahmet tarafından mı yoksa? Mesele budur! Onun için güzel sözü arayanlar, olumlu bakışı bulanlar hikmete, hakikate ve marifete daha hızlı ulaşır. Bu yola erken gir, araya mesafe koyma. Hayat çok kısa. Sabah evden çıkarken gördüğün, son gördüğün kişi olabilir gerçeğiyle iç içe yaş.
Ne kulu Allah’a ne Allah’ı kula şikâyet et; kulu da Allah’a, işi de O’na havale et. O her şeyi bilir ve en iyisini yapar.
Kadın, kadının kurtu mudur yahut yurdu mudur?
Bir kadın düşmanı yine bir kadındır, bir erkeğin düşmanı yine bir erkek; dostu da! Derenin türkü söylediği, dinleyen olursa gazel bile söylediği şu dünyada, senin sahip çıkmadığına kimse sahip çıkmaz, senin bir laf söylediğini herkes bin laf söyler! Çünkü testinin dışına sızan içinde olandır. İnsan ne yediyse ağzı o kokar ne okuduysa dili onu söyler, neye dokunduysa elinde izi kalır! Hiçbir kılık kıyafet zengin bir ruhu gizleyemediği gibi hiçbir zenginlik de görgüsüzlüğü saklayamaz.
Bir kadının yarası, bir kadının bakışında açılır, kanar yahut şifa bulur, iyileşir, savar; bir erkeğin de öyle. Annenin ve anneannenin eleştirilerinde, ablanın ve kız kardeşin kıyaslarında, halanın ve teyzenin fısıltılarında şekillenir. Sus, ayıp, sana mı kalmış; o uygun değil, bu eksik, şu fazla… Kim alır seni, kim ne yapsın seninle ve daha nice yargılayıcı negatif cümleler… Utandırarak verilen öğütler, zorla belletilen kalıp bilgiler, ezerek yapılan yardımlar, giydirilen sınırlar derin yaralar; yaralar kanar, kanayan yaralar şifa arar, çare arar…
Ve kızlar başkalarının isli puslu kırık aynalarında kadınlığı öğrenirler! Ezilmeyi, ezik kalmayı, mazlum rolü oynamayı, olmadıkları şeyi olmayı… Ve kendini kıyaslayarak geri çeker, alta iter, aşağı iner, içine kıvrılır ve içi kor alev gibi yanar; kendini yakar, etrafı aleve verir… Ya sonrası? Sonrası tufan…
Artık onlar için başkalarındaki güzellik tehdittir, başarı zulümdür, özgüven düşmandır… Değerli kadınlara dost gibi görünür ama düşüşüne sevinir, yıkılışına seyirci kalır, üzülür gibi görünür ama içten içten güler, alay eder, küçümser… Destek olmaz, susar, geri çekilir, aşağı çeker, dibe indirir… Ezilmiş kadınlar ilgiyi paylaşamaz, sevgiyi bölüşemez; kendine yer açmak için ya kendileri küçülür ya başkalarını küçültür. Ya değersizleşir ya değersizleştirir…
Ve ham kalmış kadınlar, aşırı bilgi fakirliğine, aklı kullanma yoksunluğuna, vicdan eksikliğine, aç gözlülüğe, şişirilmiş egoya ve kimsenin halinden anlayamama hastalığına çok kolay yakalanırlar. Küçülürler, ufalırlar, küçültürler, ufaltırlar; görmezler, göremezler, görünmezler, görülemezler; ezikler, ezilirler, ezerler… Onlar daima en arkada, her şeyin gölgesinde güneşi arkalarına alarak tozu dumanı yutarak batıya, batağa bata çıka yürürler… Bunlar ne kendini tamamlamış ne tam anlamış ne de tam anlatmış ham kadınlar. Hayatın kıyısında, nehrin kenarında, deniz kumsalında kalmış, yaş almış, yaşayamamış kadınlar. Gördüğünü dünya, yaşadığını hayat, kıyıyı nehir, kumsalı deniz sanıyorlar…
DEVAM EDİYOR…