Işık Doğu’dan yükselir: kültürel zenginlik, ilham verici öyküler ve modern perspektiflerle Doğu’nun ışığını keşfedin.
Müjde Işıl — bazı sinemacılar vardır ki çok az işlerle sektörde uzun süren bir krediye sahip olurlar. Tom Tykwer da bu grubun öne çıkan isimlerinden. Aksiyonla müziği muhteşem bir uyum içinde bir araya getirdiği Run Lola Run ile 90’lı yıllara damga vurdu; ardından Perfume: The Story of a Murderer ile zorlu bir edebi uyarlamayı sinemaya taşıdı ve 2000’ler içinde iyi bir konum elde etti. Bu ivmeyi sonra tam olarak tekrarlayamasa da yaptığı işlerde standardı korumasını başardı. Uzun yıllar süren dizi macerası (Sense8 ve Babylon Berlin) sonrası Das Licht/Işık ile yeniden sinemaya dönmüş olan Tykwer, bu yıl Berlin Film Festivali’nin açılışında filme yer verdi.
İsrail’e destek veren Alman hükümetinin ve Gazze protestolarını etkili biçimde görmek için festivalin eleştirel tavrını hafife aldığı yönler göz önüne alındığında Işık açılış filmi olarak seçildiğinde, filmin eleştirdiği ikiyüzlü tavrın bir yansıması olarak okunabilir: Batı’nın yüzeysel medeniyet anlayışı ve vicdan rahatlatma çabası eleştirilmesine rağmen festival bu filmi açılışa taşıdı.
Kapitalizmin dibi
Filmin merkezinde sol eğilimli Engels ailesi bulunuyor: Baba Tim reklam yazarlığı yapan bir iş insanı, ideolojisine rağmen para kazanıyor. Anne Milena ise Nairobi’de Alman Bakanlığı’nın finansal desteğiyle Afrikalı çocuklar için bir tiyatro binası inşa etmeye çalışıyor. Kızları Frieda gece kulüplerinde kendini dağıtırken oğulları Jon ise odasına kapanıp sanal gerçeklik dünyasında kayboluyor. Milena’nın evlilik dışı ilişkisinden doğan Dio ise ailenin başka bir parçası olarak var. Aile bireylerinin yardımcıları aniden vefat edince Suriyeli göçmen Farrah bu görevi devralıyor ve isyanlar birer birer ortaya çıkıyor.
Tom Tykwer artık dışarıdan modern ve özgür görünen bu aileyi betimlerken Batı’nın çürümüş değer yargılarını da masaya yatırıyor. SöylemdeTim, kapitalizmin diplerini gördüğü işinden para kazanıyor ve kızının eleştirel bakışlarını bile reklam malzemesi yapmaktan çekinmiyor. Milena ise vicdanını sadece “vicdan rahatlatma” aracı olarak kullanıyor; tıpkı BM’nin yalnızca maddi yardım eden tutumuna benziyor. Dünya meselelerine duyarsız görünen 17 yaşındaki ikizler ise ebeveynlerinin suskun kaldığı konuları açığa çıkarıyorlar. Avrupa medeniyetinin gücüyle her biri özgür hissetse de özgürlük ile bencillik arasındaki çizgi neredeyse belirsizleşmiş durumda.
Milena, Afrika’da tiyatro binası yaptırmaya çalışırken kendi kızının hassas durumundan habersiz kalabiliyor; evlilik dışı ilişkisinde siyah sevgiliye karşı tutumu “sömürgeci” bir bakış açısıyla yansıyor. Ayrıca Tykwer’in Alman annesi üzerinde olan yoğun yüklenmesi ve Suriyeli anne figürü için farklı bir idealizasyon tercih etmesi dikkat çekici bir ayrıntı. Filmin adını taşıyan “ışık” ise sürekli yağmurlu ve kasvetli bir şehrin üzerine düşen huzme gibi, göçmenin Batılı aileyi hem fiziksel hem de ruhsal olarak aydınlatmasını simgeliyor. Ancak bu aydınlatmanın da bir oryantalist bakışla dengelenmesi kaçınılmaz görünüyor. Alman aile üyeleri ne kadar gerçekse Farrah o kadar masalsı kalıyor.
Oyunculuk performansları Milena rolünde Nicolette Krebitz, Tim rolünde Lars Eidinger ve Frieda rolünde Elke Biesendorfer ile performanslar oldukça etkileyici. Farrah’ı canlandıran Tala al Deen ise, ilk sinema deneyiminde akılda kalıcı bir izlenim bırakıyor.
Berlin’in kasvetli ruh hâli
Açılış sahnesi filmin mistik ve doğaüstü yönünün ipuçlarını verirken, Tykwer’in zorluklar karşısında izleyiciyi sürükleyici bir deneyime çekmeyi başardığını gösteriyor. Filmin süresi neredeyse üç saate yakın olsa da kopukluklar yaşamadan izlettirebilmesi bir başarı olarak görülebilir. Dans ve animasyon sekanslarından da anlaşıldığı üzere estetik açıdan da yoğun bir çalışma yürütülmüş. Sürekli yağmurlu Berlin’in kasvetli atmosferi, Christian Almesberger’ın olağanüstü görüntü yönetimiyle bir bütünlük arz ediyor ve izleyiciyi çıkışsız bir yolculuğa davet ediyor.