İki egemen devlet temelli çözüm perspektifi ve Üstel’in siyasi duruşunu analiz eden kapsamlı bir bakış, tarafsız ve güncel bir özet sunuyor.

KKTC Başbakanı Ünal Üstel, GKRY liderinin BM kararlarına atıfla belirlenen çözüm şeklini eleştirdi ve Ada’da gerçekçi çözümün iki egemen devlet temelinde mümkün olduğuna dikkat çekti. Üstel, son günlerde yapılan açıklamalara vurgu yaparak, birliğin adil ve kalıcı bir çözümünün tek yolunun bu modelde saklı olduğunun altını çizdi.
BM kararlarına atıfın çözüm şeklini belirleyeceğini ifade eden söylemler karşısında, federasyon dışındaki bir yaklaşımın kabul edilemeyeceği yönündeki net duruşunu ortaya koydu. Bu tavır, Kıbrıs Türk halkının eşit egemenliğini ve kendi iradesini esas alan bir sistemin tercih edildiğini gösterdi. Üstel, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki netliğinin, yalnızca siyasi bir tez değil, yol gösterici bir strateji olduğunu vurguladı.
Üstel, üstü örtülü ya da GKRY tarafından dayatılan modellerle hareket edilmesinin imkânsız olduğunu kaydederken, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin hiçbir soruya veya BM’in tek taraflı okumasına bırakılmaması gerektiğini ifade etti. Federasyon kavramının artık geçerliliğini yitirdiğini, geçmişte denenen ve başarısız olmuş modellerin yeniden gündeme getirilmesinin halkın iradesi karşısında sonuçsuz kalacağını belirtti.
İki egemen devlet yaklaşımını savunan herkesin, BM imzası taşıyan ortak açıklamaların gerçekte ne anlama geldiğini Kıbrıs Türk halkına açık ve zaman kaybetmeden anlatması gerektiğini; bunun bir tercih değil, samimiyet testi olduğunu kaydetti. Üstel ayrıca, Kıbrıs Türk halkının ne istediğini bilmesinden hareketle ana vatan Türkiye’nin bu duruşa tam destek verdiğini ifade etti ve bu hat üzerinde kararlı bir çizgide yürümeye devam edeceklerini vurguladı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aralık ayında yaptığı açıklamalarda da Kıbrıs Türkünün hak ve çıkarlarının korunmasının en önemli öncelik olduğunun altını çizdiği belirtildi. Anlaşmalar ve imzalar üzerinde çeşitli mesajlar verilebileceği, ancak bunların Türkiye’nin politikalarını değiştirmeyeceği yönündeki ifadeler, sürecin yönetsel çerçevesini netleştirdi.