Heidegger’in Kulübesine Yolculukla varlık ve doğa arasındaki diyalogu keşfedin; insanın doğayla yeni bir duruşuyla derinleşen düşünce yolculuğu.
İnsan Yayınları tarafından raflarda yerini alan bu eser, okuyucuyla buluşmaya hazırlanırken Kalın’ın 2019 yılında Almanya’daki Todtnauberg köyünde Heidegger’in kulübesini ziyaret etmesini ve bu mekânın tabiatla kucaklaşan yüzünü yeniden gündeme getirmesini temel alıyor. Sembolize eden bu mekan, çağdaş felsefe tarihinde “varlık” meselesinin fiiliyata dökülmesini tetikleyen bir izdüşüm olarak öne çıkıyor.
Tanıtım yazısı, Kalın’ın yeni kitabı Heidegger’in Kulübesine Yolculuk ile Batı düşüncesinin “varlık” kavramını nasıl dönüştürdüğünü ve bu ontolojik sapmanın doğurduğu krizin aşılması için yeniden yola çıkmanın gerekliliğini vurguluyor. Eser, Sokrat sonrası dönemin unutulan varlık sorusunu hatırlatırken, bunun varlıkları adeta birer tezahür olarak gören bakış açısına meydan okuyor.
Yazar, Kulübden yükselen çağrıya eşlik edercesine modern insanı yerleşik köklerine dönmeye çağırıyor ve bu yolculukta herkesin kendi varlık yolculuğunu hatırlaması gerektiğini dile getiriyor. Kalın, Heidegger’i kimi zaman Nesimi, Yunus Emre ve Aşık Veysel’in düşünce meclislerine davet ederken, kimi zaman da Molla Sadra ile yüzleşmeler kuruyor. Böylece Batı ve Doğu düşüncelerinin felsefi bir temas alanında birbirini nasıl zenginleştirebileceğini gösteriyor.
Çalışmanın felsefe alanını soyut bir teori hâline getirmekten uzak durup gündelik hayatla, etik ve estetikle derinleşen bir tefekküre dönüştüğü vurgulanıyor. Varlığın nesnelleştirilmesine karşı çıkışıyla, insanı “varlık’a komşu, yoldaş ve bekçi” kılarak yeni bir ilişki kurmayı öneren bu yaklaşım, nesnellik ve araçsallık eleştirisini merkezine alıyor ve mevcut düşünce iklimindeki sınırların giderek geçirgenleştiğini gösteriyor.
Bu eser modern insanın varoluş krizine ışık tutarken, felsefe, edebiyat ve sanat arasındaki sınırları bulanıklaştıran bir zeminde geniş bir okur kitlesi için yeni bir tartışma alanı açıyor. Standart bir “Heidegger’e Giriş” çalışması olmanın ötesinde, varlık ve idrak yolculuğunu kişisel ama paylaşılabilir bir deneyime dönüştüren bir metin olarak tasvir ediliyor.