Girit depremleri ve Türkiye üzerindeki olası etkileri hakkında detaylı bilgi, riskler ve alınabilecek önlemlerle ilgili önemli bilgiler burada.
14 Mayıs 2025 gecesi, yaklaşık saat 01.51’de Girit Adası açıklarında meydana gelen 6 büyüklüğündeki deprem, bölgedeki sismik hareketliliği bir kez daha gözler önüne serdi. Kandilli Rasathanesi’nin verilerine göre, depremin derinliği 80 kilometre olarak kaydedildi. Bu derinlikteki sarsıntı, 8’den büyük depremlerle ilişkilendirilen bölge için şaşırtıcı sayılmazken, yine de yaşanan tedirginlik ve endişe kaçınılmaz oldu. Ayrıca, 2025’in başında yaşanan Santorini Adası’ndaki yoğun deprem fırtınası da akıllara gelince, Ege Denizi’nde gerçekleşebilecek büyük bir depremin Türkiye üzerindeki olası etkileri merak konusu haline geldi.
Geçmişteki tarihsel tsunamiler, batık şehirler ve devletleri yıkıma uğratan büyük depremler, bölgenin aktif tektonik dinamiğini gözler önüne seriyor. Özellikle Girit’in etrafındaki faylar, zaman zaman büyük bir deprem olasılığı hissettiriyor. Peki, Girit ve çevresi, özellikle de sadece 180 kilometre uzaklıktaki Türkiye, olası bir büyük depreme nasıl tepki verebilirdi? Girit’in deprem geçmişi ve tsunami tehdidi ne seviyedeydi?
Girit, hem tarihi hem de jeolojik açıdan dikkat çekici bir bölgeydi. Çok farklı milletlere ev sahipliği yapmış, kültürel zenginliği olan adanın tarih boyunca sık sık depremlerle karşılaştığı biliniyor. Bu depremler, zaman zaman 8 büyüklüğünü aşan sarsıntılarla bölgeyi ve çevresini etkileyerek, ciddi yıkımlara neden olmuştu.
Doç. Dr. Bülent Özmen, Girit’in deprem geçmişini şöyle özetliyor: “Tarihsel dönemde bölgede çok sayıda büyük deprem meydana gelmiş olup, en büyüğü 21 Temmuz 365’teki 8.3 büyüklüğündeki depremdir. Ayrıca, 12 Ekim 1856 tarihinde gerçekleşen ve büyüklüğü yaklaşık 7.7 olarak tahmin edilen önemli bir deprem de kayıtlara geçmiştir. 1303 yılındaki 8 büyüklüğündeki deprem de bölgenin tarihsel sismik aktiviteleri arasında yer alır. 1681, 1717, 1769, 1780, 1805, 1810, 1814, 1815, 1862 ve 1887 yıllarında da bölgedeki sarsıntılar kayda alınmıştır. Günümüzde ise yaklaşık 6 büyüklüğünde depremler gözlemlenmektedir.”
Bu bilgiler ışığında, Girit ve çevresi için 6 büyüklüğündeki depremler şaşırtıcı değil. Geçmişteki benzer depremler, gelecekte yaşanabilecek büyük depremlerin etkisinin sınırlarını aşabileceğine işaret ediyor. Doç. Dr. Özmen, bu durumu şöyle anlatıyor: “Girit ve civarında tarihsel ve aletsel dönemde çok sayıda büyük deprem olmuş ve bunların büyüklüğü zaman zaman 8’i aşmıştır. Bu bölge, dünyanın en aktif fay hatlarından biri konumundadır. Ülkemize uzak olmasına rağmen, 7’den büyük depremler Türkiye’de de ciddi hasar ve etkiler yaratabilir. Tarihsel veriler, 8 ve üzeri büyüklükteki depremler olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor. Afrika levhasının Ege Denizi’ne daldığı ve Helen Yayı olarak adlandırılan fay hattı boyunca, gelecekte de yoğun deprem aktivitesi beklenebilir.”
Girit ve çevresinde, 1900 yılından sonra yaşanan aletsel dönemdeki depremler de dikkate alındığında, bölgenin büyük depremler üretmeye devam ettiği görülüyor. Prof. Dr. Murat Utkucu’ya göre, 1956 ve 1957 yıllarında yaşanan büyük depremler ve bunların ardından oluşan tsunami örnekleri, bölgedeki tehlikenin boyutunu ortaya koyuyor.
Prof. Utkucu, Girit ve Santorini merkezli depremler ile Türkiye’ye olan etkilerinden bahsediyor: “365 depremi sırasında oluşan yer hareketleri ve tsunami, Sicilya, Yunanistan, Kıbrıs ve Libya gibi bölgelerde etkili olmuş, 1303 depremi ise tüm Doğu Akdeniz’de hissedilmiştir. 1856’daki Girit depremi ise özellikle Kandiye (Heraklion) bölgesinde ciddi hasar yaratmıştır. 1956 Amorgos depremi büyük bir tsunamiye neden olmuş ve dalga yüksekliği kimi yerlerde 20 metreye ulaşmıştır. Bu tsunami, Bodrum’da 2.1 metre yüksekliğe kadar ulaşmış ve bölgedeki maddi zararların artmasına sebep olmuştur. Ayrıca, tarih boyunca Girit’teki büyük patlamalar ve depremler sırasında oluşan tsunamilerin, bölgedeki kıyı şehirlerini ve adaları etkilediği bilinmektedir. Örneğin, 1303 yılında gerçekleşen büyük depremin, bölgedeki tsunami etkileriyle Muğla kıyılarına kadar ulaştığını gösteren kanıtlar var.”
Prof. Utkucu, Milliyet gazetesinin arşivindeki bilgilerden de yola çıkarak, geçmişte yaşanan depremlerin Türkiye kıyılarında ve özellikle Muğla bölgesinde yol açtığı hasarları detaylandırıyor: “1957 Fethiye depremi ve sonrasında Milliyet gazetesinde yer alan bilgiler, Muğla merkez ve çevre ilçelerde ciddi yıkımların olduğunu gösteriyor. Örneğin, Fethiye’de %90 oranında yıkım yaşanmış, birçok resmi bina, hastane ve cami tamamen yıkılmıştır. Ayrıca, diğer ilçelerde de evler ve yapılar büyük hasar görmüştür. Bu veriler, büyük depremlerin bölgeye etkisinin boyutunu ortaya koyuyor.”
Prof. Dr. Utkucu, bölgedeki deprem riskine ilişkin şu önemli uyarılarda bulunuyor: “Tarihsel ve aletsel verilere göre, Girit ve çevresinde 7 ila 8 büyüklüğünde depremlerin olası olduğu öngörülüyor. Bu depremler, Türkiye’de de ciddi hasarlara neden olabilir. Bu nedenle, afet hazırlığını hızlandırmak ve önlemleri artırmak büyük önem taşıyor. Özellikle tsunami riskine karşı bölgesel tahkimatlar ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı.” Ayrıca, bölgenin yaklaşık 2 km batısında bulunan yüksek plaj ve deniz mağaraları, deprem sırasında oluşan dalga kesimlerini ve deniz hareketlerini gözler önüne seriyor.
2025 yılındaki deprem ve tsunami riskleri üzerine yapılan çalışmalar, özellikle odak derinliğinin tsunami oluşumundaki kritik önemi üzerinde duruyor. Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner, şu açıklamalarda bulunuyor: “Depremin odak derinliği, tsunami oluşumunu doğrudan etkiler. Sığ odaklı depremler (yaklaşık 10 km veya daha az) büyük dalgalar yaratabilirken, derin odaklı depremler (80 km veya daha fazla) genellikle tsunami riskini azaltır. Ancak, bölgedeki fay hatlarının aktivitesi ve kırılma yüzeyinin uzunluğu da göz önüne alınmalı.”
Özellikle Sumatra, Japonya ve Sisam deprem örnekleri, odak derinliğinin 10 km civarında olması durumunda, tsunami riskinin arttığını gösteriyor. Bu nedenle, bölge açısından hazırlıklar ve erken uyarı sistemleri büyük önem taşıyor.