GELECEĞE DAİR NE KONUŞUYORSUN?
Yanında olduğuna,
birlikte gezdiğine dikkat et!
Aslanla gezen kükremeyi, kurtla gezen
ulumayı, itlen gezen havlamayı öğrenir;
korkakla gezen ödlekliği, aptalla gezen ahmaklığı,
ezikle gezen ezikliği öğrenir…
Bir gündemin var mı? Geleceğe dair ne konuşuyorsun? Nasıl konuşuyorsun? Kaynağın kim? Kiminle konuşuyorsun?
Türkiye’de öyle bir kitle var ki belki elli, yüz yıl geriden emin adımlarla geliyor! Bir amansız hastalığa tutulmuşlar. Dar görüşlülük, çaresi olmayan bir hastalıktır. Öfkeleri karşılanmamış sevgi ihtiyacındandır. Yüzlerindeki kibirden de günahlarının boyu belli oluyor. Ve bedenlerindeki ağrı zihnin sıkıştırdığı duygular bunlar.
Adam dünyayı kendinden, evinden, ailesinden, aşiretinden; kendi köyünden, ilçesinden, şehrinden, ülkesinden ibaret sanıyor; Amazon ormanlarında bir mağarada kabile gibi yaşıyor. Dininden, tarihinden, kültüründen, ülkesinden habersiz yaşıyor. Bari bundan sonra ömrümün geri kalanını okuyarak geçirmeni istiyorum. Dünya değişiyor, ilerliyor; bunlar geriliyor. Tezatlıklarına rağmen dünya Türkiye’ye muhtaç.
Toplumun çoğunluğu boş konuşuyor, zihnin sıkıştırdığı duyguları boşaltıyor. Davası olmayan şu fikir işsizleri ancak dedi kodu yapıyorlar. Olmuş, bitmiş, tükenmiş, çürümüş şeylerin dedikodusunu habire yapmaya hala devam ediyorlar. Kendi doğrularına göre harika çözümler de üretiyor! Ve bu çözüm sadece kendilerinde, gizli, sır gibi de saklıyorlar! Bin dört yüz on beş yıldır kimsenin aklına gelmemiş şey, ömründe bir kutsal kitap sayfası açmamış, hiçbir ayet okumamış zır cahil ve kıt akıllı bir kişinin, dinim hakkında; sosyal medyadan öğrendiğiyle iki bin yıllık geçmişiyle köklü ve kadim devletim hakkında hüküm veriyor, farklı çözümler üretiyor! Ne tuhaf!
Değişim zamanla olur. Bu hale bir günde gelinmediniz ki bir günde kurtulasınız. Kalıcı bir değişim için sabrına, efor sarfetmene, zamana, istikrara ve bolca pratik yapmaya ihtiyacınız var.
Ve bu kitle, kelime kafesinde hapis bir zihinle yaşıyor. Halil Cibran: “İnsan zihni kelimelerin kafesindeki bir kuş gibidir. İçinde kanatlarını açabilir ama asla uçamaz.” Yani kelimeler daimî olarak kifayetsizdir, uçmamıza izin vermez. Zihnimizi de bir kafesin içine sokar, der. Ancak sağlam inançlarınız, kaliteli hayalleriniz, harika duygularınız, ulvi kelimeleriniz kelime kafesinin kilidini kırarak sizi dışarı çıkarabilir.
Kıblesiz kalmış, şirazesi kaymış bir dünyada gücü yeten yetene! Dünya kıblesiz kalmış, şirazesi kaymış olsa da doğruyu kim söylerse söylesin hakkını teslim edeceksin, yanlışı kim söylerse söylesin haddini bildirileceksin. Uluslararası ilişiklerde daimî ayrılma yahut daimî birleşme olmaz, mümkün değil. Derin hayal ve hedeflerimize uygunsa ya ayrılırsınız yahut birleşirsiniz. Uluslararası ilişkiler, insanlar arası sohbet, muhabbet ve aşk ilişkileri gibi değildir. Bu karmaşık ilişkiler yumağında bir ayıyı dansa kaldırdığınızda yahut bir ayı tarafından dansa kaldırıldığınızda dansın ne zaman bitirileceğine siz değil, sadece ayı karar verir. Kader anı da karar anı da o andır. Aksi bir hamlede her şey benim derken hiçbir şeyiniz kalmaz, her şey elinizden gider. Bu durumu bu kitleye bir türlü belletmezsiniz.
Bu kitle ezilmişlik psikolojisi içindeler. Yüz yıl önce egemen güçler Osmanlı Devleti’ni çekirdek kadronun dışında kalan bölümü yeniyorlar, cetvelle çizilen sınırlarla bölerek parçalıyorlar ve siz artık diğerlerinden ve birbirinizden farklısınız diyorlar. Ve yüz yıl sonra bugün o koca devletin torunları bu yenilginin sonuçlarına celladına aşık insanlar gibi âşık oluyor. Ve hala bu ezilmişlik psikolojisi devam ediyor. Cumhuriyeti kuran çekirdek kadro, Osmanlı Devleti’nin adamlarıdır; askerleridir, alimleridir, iş adamlarıdır; halkıdır, çiftçisidir, çöpçüsüdür… Bu çekirdek kadro, imparatorluk ile Cumhuriyet iç içe geçmiş bir bütünün kıymetli parçalarıdır. Bugün devletler ve insanlar arasında ortaya çıkan sorunların kaynağı, egemen güçlerin menfaatlerine uygun ancak gerçeğe aykırı tasarlanmış haritalar ile zamanla değişen ve ortaya çıkan yeni güç dengeleridir.
Bu noktada kendini sevmek, sorumluluk almaktır. Herkesin yaptığını yapmak hüner değildir, asıl hüner yapamadığını yapmaktır. Sabah kalktığında ne yapacağını planlayan insanın günü güzel geçer. İnsan vaktini planlamalıdır. Zor zamanlarda çok zor kararlar verilir. Sen ayağa kalkmayınca kimse senin için ayağa kalmaz. Bilinçli çalışanın geleceği güzeldir! Ne korkuyorsun! Bu hayatta sana her geleni hızırdan say, her gideni de huzurdan say. Kimseye düşman değilim fakat fikrine düşmanım. Nasiple kavga edilmez, iman edilir. Nasibine razı ol, bahtiyar ol.
Zıddıyla terbiye olan insan ancak benzediğine kavuşurmuş! Bir yağmura bir de yağdırana meftun insan, mutluluğa kaç kilometre kaldığını bilemese de yine gökte yıldız gibi parlayan sevdiğine doğru yola çıkarmış!
Yanında olduğuna, birlikte gezdiğine dikkat et! Aslanla gezen kükremeyi, kurtla gezen ulumayı, itlen gezen havlamayı öğrenir; korkakla gezen ödlekliği, aptalla gezen ahmaklığı, ezikle gezen ezikliği öğrenir…