DOLAR
41,6812
EURO
48,8806
ALTIN
5.166,31
BIST
11.082,63
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Parçalı Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Yağmurlu
18°C

GAZZE’NİN OMUZLARINA YÜKLENEN VİCDAN

03.10.2025 09:47 | Son Güncellenme: 02.10.2025 21:50
A+
A-

 

 

 

Ancak tarihin notu açık:

Zulme karşı susanlar,

tarih önünde hesap vermeye

mahkûmdur.

 

 

Bu dünyayı pislikten, kötülükten sadece Gazze’li kadın ve çocukların kanı mı kurtaracak? Bütün yükümlülük onların mı?” B.Y.

 

Bu cümle yalnızca bir sitem değil; bugün dünyanın vicdanına atılan bir tokat. Gazze’de yaşanan insani felaket, yalnızca haritalarda bir bölgeyi işaretlemiyor; insanlığın en temel sorumluluklarının nerede kaldığını gösteriyor. Hastaneler, okullar ve altyapı harap; milyonlarca insan temel ihtiyaçlardan yoksun. Uluslararası insani aktörler ve raporlar, bölgede yardım erişiminin kritik düzeyde kısıtlandığını, boşaltmanın, kesintinin ve açlığın derinleştiğini kaydediyor.

 

Bugün yaşananlar sadece hava saldırıları ya da kara harekâtları değil; aynı zamanda kuşatma ve yardım koridorlarının kapanması demek. Yardım ulaştırmak isteyen sivil girişimler – sembolik olsa da – bu resmi sorgulamak için denizde bir hat kurdu: Global Sumud Filosu. Filonun Gazze’ye yaklaşması ve ardından denizde yaşanan müdahaleler, mesele sadece “yardım” meselesi olmaktan çıktı; uluslararası hukukun, insan onurunun ve küresel vicdanın sınanmasına dönüştü.

 

Bu hafta yaşanan gelişmeler gösterdi ki, denize açılan sesler kolayca susturulmuyor; ancak bu seslerin susturulması için güç kullanan müdahaleler de gündemde. Filonun bazı gemilerinin durdurulup limana çekilmesi ve aktivistlerin gözaltına alınmasına ilişkin haberler geldi. Bu müdahaleler, uluslararası hukuk uzmanları tarafından tartışılıyor; kimileri bu uygulamaları “blokajın uygulanması” olarak savunurken, kimileri bunun açıkça uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtiyor.

Uluslararası sahada bu olaylar yankı buldu: bazı ülkelerde liman işçileri, sendikalar ve halk sokaklara döküldü; dayanışma eylemleri, grev çağrıları yapıldı. Bu da bir gerçeği ortaya koyuyor: Gazze artık yalnızca Filistinlilerin meselesi değil; küresel bir insan hakları sınavı.

 

Ama ülkede… bizim cephede ne oluyor peki?

Suskun Cemaatler, Sessiz Partiler – Ne İş Yaparlar?

Sözün kısası: Suskunluk da bir tavırdır. Bugün bazı dini cemaatler, kitleleri olan kuruluşlar ve siyasi partiler – hatta ideolojik saflar – Gazze meselesi karşısında ağır bir sessizlik sergiliyor. Neden? Hesap kitap, dış politika dengesi, ekonomik çıkar, diasporik ilişkiler, iç siyaset kaygısı… Gerekçeler farklı olabilir; ama tek gerçek şu: Ses çıkarmayan aktörler, çoğu zaman statükoya hizmet ederler.

Cemaatlerin ve partilerin “ne iş yaptıkları” meselesi basit değil: Bir kısmı sahada sosyal yardım, okul, sağlık gibi meşru hizmetler yürütebilir; bir kısmı ise siyasi ağırlığını koruma hesaplarıyla güncel vicdan sınavlarında susabilir. Ancak tarihin notu açık: Zulme karşı susanlar, tarih önünde hesap vermeye mahkûmdur.

 

Taraftarlarını ne zaman belli edecekler? Bu, onların vicdanına, örgütsel hedeflerine ve siyasi hesaplarına bağlı. Ama vatandaşın, müminin, vicdan sahibi bireyin sorduğu soru nettir: Sessizlik hangi ilkeden doğuyor? Adalet mi, çıkar mı? Bu sorunun cevabını verenler, kamu güvenini ve bilgeliğini kazanır; vermeyenler ise er ya da geç tarihsel mahkûmiyetle yüzleşir.

 

Sorumluluk Omuzlarımızda

Gazze’nin çocuklarının omuzlarına yüklenen bu “tarihsel ağırlık”, yalnızca orada yaşayanların değil, tüm dünyanın ortak meselesidir. Bir insanlık suçu göz göre göre işlenirken “biz ne iş yapıyoruz?” sorusunu sormak zorundayız. Sivil toplumdan, inanç kurumlarına; medyadan partilere herkesin söyleyecek bir sözü, yapacak bir eylemi olmalı. Suskunluk, meşrulaştırılacak bir lüks değildir.

 

Denizdeki mücadeleler – filolar, müdahaleler, hukuki çekişmeler – sadece teknik tartışmalar değil; aynı zamanda vicdanın sınandığı alandır. Uluslararası toplum, mahkemeler ve sivil aktörler bu alanı izliyor; dolayısıyla sessizlik veya suskunluk yalnızca etik değil, aynı zamanda stratejik bir hata olabilir.

 

Ya Rabbi, yeryüzünü adaletle doldur; mazlumların sesini duyur, zulmü çökert. Gazze’nin çocuklarına merhamet eyle, canlarına şifa ver. Susanların kalplerini titreştir, sözü olanlara cesaret ver.

 

Âmin.

 

 

 

ETİKETLER: , ,
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.