Gazze ve Türkiye’nin ortak vicdanı: Barış ve adalet için keskin bir duruş, insani dayanışma ve sürdürülebilir çözümler
Aynı anda farklı coğrafyalarda savaş ve soykırımın baskınlığı ile barış ve sükûnet arayışlarının hız kazandığı bu dönemi, küresel güvenlik ve insani değerler açısından bakınca net bir irdelemeye ihtiyaç duyuyoruz. IPC’nin Gazze Şeridi için en yüksek seviye gıda güvensizliğini işaret etmesi, vahim bir kıtlığın pençesinde olan insanların çoğunun yüzleştiği ağır bir tabloyu gözler önüne seriyor. 1943 Bengal Kıtlığı’nı hatırlatan bu tablo, günbegün daha da derinleşen bir insani kriz olarak karşımızda duruyor.
İsrail’e karşı yükselen askeri ve siyasi operasyonlar, Filistinli kardeşlerimizin yurtlarından koparıldığı, zorla sürgün edildiği tarihi bir süreci tetikliyor. Bu süreçte Gazze’de yaşayan halkların güvenlik ve barış talebiyle, uluslararası toplumun adalet ve insan hakları ilkelerine uygun hareket etmesi gerekiyor. Çok yönlü bir barış perspektifi, yalnızca siyasi söylemlerle değil, somut insani adımlarla da desteklenmelidir.
Gazze’nin işgali ve ilhak vizyonuna karşı uluslararası hukuk normlarıyla uyum içinde atılacak adımlar, sadece bölgesel dengeyi değil, küresel güvenliği de etkiler. İnsanlık vicdanına seslenen çağrılar, çatışmaların tırmanmasına değil, diyalog ve barış zeminlerinin güçlendirilmesine odaklanmalıdır. Türkiye’nin bölgesel barış için oynadığı rol, bu çerçevede daha da belirginleşmektedir.