Gazze ateşkesi için Türkiye’nin rolünü, görev gücünün işlevini ve beklentileri özetleyen kapsamlı bir analiz.
Gazze’de yaşanan süreç ve yapılan görüşmeler sonrası varılan ateşkes mutabakatı, uluslararası aktörlerin rolünü yeniden gündeme taşıdı. ABD Başkanı’nın önerdiği 20 maddelik anlaşmaya imza atılmasıyla birlikte taraflar arasında sahada uygulanacak mekanizmalar da şekillendi. Gözler şimdi, bu ateşkesin hayata geçirilmesini denetleyecek olan görev gücünün yapısına ve kapsamına çevrildi.
Erdoğan ise açıklamasında Türkiye’nin, mutabakatın uygulanmasını yakından izlemek için bir görev gücünde yer alacağını belirtti. Türkiye’nin bu süreçte insani yardım, olay yerlerindeki cesetlerin bulunması ve ateşkesin denetlenmesi gibi üç ana alanda aktif rol üstleneceği ifade edildi. Görüşmelerin Şarm El-Şeyh’te karara bağlanan bu yapının nasıl bir çerçeve içinde işleteceği konusunda ise netlik kazanmaya başladı.
Bununla birlikte, görevin BM çerçevesinde geçici bir birlik olarak mı kurulacağı yoksa sivillerle askerlerden oluşan hibrit bir yapı mı olacağı konusu tartışılıyor. Türk askeri açısından net bir görev tanımı ortada yok; mevcut izlenimler, daha çok sivil katkının ağırlık kazanabileceğini gösteriyor. Ancak olası bir askeri desteğin her durumda mümkün olduğu belirtiliyor ve elverişli operasyonel kapasitenin hazır olduğu ifade ediliyor.
Uluslararası basın ve ajanslar, ortak görev gücünde İsrail, ABD, Katar ve Mısır ile Türkiye’nin de yer alacağını yazıyor. Zaman zaman Kızılay ve AFAD gibi kurumsal aktörlerin lojistik destek sağlayacağına dair yorumlar da gündeme geliyor. Ancak şu aşamada resmî bir açıklama yapılmadı. Anlaşmanın uygulanmaya başlamasıyla birlikte görevin kurulması hedefleniyor; ilk aşamada 20 İsrailli rehine için adımlar atılacak ve ardından kayıplara ait kalıntılar teslim edilecek.
Geriye dönüp bakıldığında, ateşkes sürecinin sahada nasıl bir denetim mekanizması oluşturacağı büyük merak konusu oluyor. Görev gücü, farklı disiplinlerden gelen uzmanların belirli bir misyon için bir araya gelmesiyle oluşan geçici bir yapı olarak değerlendiriliyor ve BM çerçevesinde benzer modellerin örnekleri mevcut. Türkiye’nin rolü ise ağırlıklı olarak sivil katkı olacak şekilde şekillenmesi bekleniyor; resmî açıklamalar ise konuyla ilgili daha netleşmiş bir tablo sunmayı hedefliyor.
İsrail, ABD, Katar ve Mısır ile birlikte Türkiye’nin de bu ortak güce katılması, uluslararası güvenlik ve insani yardım çabalarının koordinasyonunu güçlendirecek gibi görünüyor. Öte yandan, ihtiyaç duyulması halinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de destek verebileceği ihtimali gündemde kalıyor; ancak mevcut bilgilere göre esas vurgunun siviller ve yardım operasyonları üzerinde olduğu ifade ediliyor.
Gelecek adımlar arasında, görevin kurulması ve uygulanabilirliğinin netleşmesi yer alıyor. Anlaşmanın birinci aşamasında rehinelerin iadesi ve kalıntıların iadesi gibi kritik süreçler öne çıkıyor ve bu süreçler tamamlandıkça görevin pratikleşmesi bekleniyor.
Son gelişmeler, Gazze ateşkesinin uygulanmasında BM ve bölgesel aktörlerin ortak çalışmasını gerektirir nitelikte. Görev gücü, insani yardım, kayıpların bulunması ve ateşkesin gözetimi gibi üç temel alanda faaliyet gösterecek şekilde planlanıyor. Türkiye’nin, sahadaki uygulamaları yakından izlemek ve gerektiğinde müdahale etmek amacıyla bu yapıya katılımı, sürecin güvenilirliğini artıracak bir unsur olarak görülüyor.
Resmî açıklamalara göre bu yapı, farklı disiplinlerden gelen uzmanları içerecek ve operasyonel olarak esnek bir çerçeve sunacak. Türkiye’nin sivil katkısı ön planda olsa da, gerektiğinde askeri destek de mümkün olabilir; ancak şu anki izlenimler, ilk etapta daha çok insani yardım ve denetim odaklı bir rol öngörüyor.
İlk somut adımlar, rehinelerin iadesi ve kalıntıların teslimiyle başlayacak ve bu süreçler tamamlandıkça görevin kuruluşu ve işleyişi hakkında daha net bilgiler paylaşılacak. Uluslararası basın, Türkiye’nin bu ortak yapıda önemli bir köprü görevi görebileceğini vurguluyor.