Folia ile Abdülmecid Efendi Köşkü’nde büyülü bahçe deneyimini keşfedin; zarif atmosfer, eşsiz çiçekler ve tarih dolu bir yolculuk.
Bahçeler tarih boyunca hep çeşitli sembollere kapı aralamıştır; cennet bahçelerinin masalsı çağrışımları, çocukluk masallarındaki yemyeşil alanlar ve sanat eserlerindeki canlı doğa imgeleriyle bizi büyüler. Günümüzde ise özellikle büyük şehirlerde bahçe kavramı bile çoğu yerde gündelik yaşamın içinde soluklanamayacak kadar zor bir mesele haline geldi. Abdülmecid Efendi Köşkü’nün kapılarını açan Folia sergisi, bahçeye yeniden büyülü ve çekici bir bakış sunuyor. Ömer M. Koç’un “büyülü bahçe” fikriyle hareketlenen bu sergi, Selen Ansen ve Eda Berkmen’in küratörlüğünde köşkün iç ve dış mekânlarını bir araya getirerek doğanın canlılığı ile insan hayal gücünü birleştiren çok duyulu bir deneyim vaat ediyor.
Köşkle bağ kuruyor Köşkün kendisi de doğayla kurduğu bağlantıyı yansıtıyor; Osmanlı döneminde av köşkü olarak kullanılan bu alan, çevresindeki bitki ve hayvan çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. Duvar ve tavanlarda gördüğümüz zengin bitki motifleri, doğanın mekân içindeki varlığını somutlayan bir kanıt gibi duruyor. Folia sergisi bu tarihsel bağla konuşarak bugünden bir büyülü bahçe kuruyor. Yaklaşık 100’e yakın sanatçının çalışmalarını ve 300’ün üzerinde eseri kapsayan sergi, Japonya’dan Güney Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyadan, 19. yüzyıldan bugüne uzanan dönemleri botanik bilim ve zanaatla ilişkilendiren objelerle buluşturuyor.
İki katı kapsayan sergide hayal ile gerçek iç içe geçerken, izleyiciye masalsı ve biraz da tekinsiz bir anlatı sunuluyor. Küratörler, mekanı nasıl bir bahçeye dönüştüreceklerini ustalıkla kurgulamışlar. Fatoş İrwen’in Zaman Hasadı’nda dile gelen Mezopotamya vadisinin Hevsel Bahçeleri’ni hatırlatan anlatısı, doğanın bereketli döngüsünü hatırlatıyor. Douglas White’ın patlak lastiklerden yaptığı görkemli kara palmiyeleri tropik ormanları andırırken, el yapımı hissettiren bu eserler doğanın dönüştürücü gücünü teyit ediyor. Nathalie Latour’un natürmort heykelleri ise doğurganlık ve kendi kendine çoğalma fikrini övgüyle gündeme getiriyor. Paloma Varga Weisz’ın Yabaniler adlı bronz eseri, evcil ve vahşi kavramlarının sınırında dolaşan bir diyalog yaratıyor. Necla Rüzgar’ın Hayatta Kalma Becerileri serisinden resimler ise av ve avcının mücadeleci ilişkisini ya da gerilimini ön plana çıkarıyor.
Organik ve fantastik Folia, Latince’de both birden çok anlama sahip bir kavram olarak doğayla olan ilişkimizi vurguluyor. Botanik ve doğa izlekleri ile çılgınlık ve aşırılıkla kurulan bir bağ kuran bu sergi, köşkte gerçek ile masalın iç içe geçtiği bir bahçe yaratıyor. Eserler doğadaki süreçleri farklı malzeme ve tekniklerle yeniden yorumlarken, bitkiler, hayvanlar ve insanlar arasındaki karşılıklı etkileşimi yeniden düşünmeye davet ediyor.