Enerji dönüşümündeki zorluklar ve gelecek perspektifleri: Global Enerji Perspektifi 2025 analiziyle sürdürülebilir çözümler ve politik öneriler.
Bir McKinsey raporu olan Global Energy Perspective 2025, enerji dönüşümünün hız kaybettiğini ve ısınmanın Paris Antlaşması hedefleriyle uyumlu olmayabileceğini ortaya koyuyor. Modellenen üç senaryo 2100’e kadar farklı sıcaklık artışlarını öngörüyor: Sürdürülebilir Dönüşüm senaryosunda 1,9°C, Devam Eden Momentum’da 2,3°C ve Yavaş Evrim’de 2,7°C. Bu tahminler 2024 projeksiyonlarına göre yaklaşık 0,1°C daha yüksek seviyelerde bulunuyor.
Küresel enerji talebinde ivme sürüyor Enerji talebindeki büyüme, özellikle Hindistan, ASEAN ülkeleri ve Afrika’dan gelen talep artışlarıyla destekleniyor. Devam Eden Momentum senaryosuna göre 2050’ye kadar küresel birincil enerji talebi yüzde 10 artacak; OECD ülkelerinin talebi ise sabit kalmaya yakın bir görünüm sergiliyor. Elektrifikasyon hızı yükselirken veri merkezleri, sanayi ve binalar ana talep sürükleyicileri haline geliyor. 2050’de elektrik tüketiminin 2023 seviyesinin iki katına çıkması öngörülüyor. Bu bağlamda sadece ABD’de veri merkezlerinin elektrik tüketiminin 2030’a kadar yıllık ortalama %25 artarak ülke elektrik talebinin %14’üne denk gelmesi bekleniyor.
Fosil yakıtların etkisi sürüyor Fosil yakıtlar küresel enerji karışımında uzun süre yer alacak; artan talep ve tedarik zinciri zorlukları, Paris hedeflerinden saptırırken 2050’ye kadar karbon emisyonunu tamamen düşüren bir enerji sistemi ortaya çıkarmak zor görünüyor. 2050 itibarıyla enerji tüketiminin %41–%55’inin fosil yakıtlardan sağlanması öngörülüyor. Doğal gaz büyümesini sürdürürken kömür kullanımı Çin, Hindistan ve Endonezya’da yüksek kalacak. Küresel petrol talebinin 2030’a kadar günlük 103–109 milyon varil aralığında zirve yapması ve sonrasında yatay seyrettiği öngörülen bir tablo mevcut.
Düşük karbon teknolojilerinin yayılımında hedeflere yaklaşılmadı Rapor, 2030 hedeflerine yönelik yatırım planlarının bazı bölgelerde sınırlı ilerlediğini gösteriyor. Çin’in elektrikli araçlar alanında ve ABD-AB’nin nükleer enerji noktasında belirgin ilerleme kaydettiği görülüyor. Güneş enerjisinde potansiyel bulunmasına rağmen rüzgar projelerinin maliyet artışları nedeniyle birçok yatırımın iptal edildiği belirtiliyor. Enerji dönüşümünün yalnızca karbon azaltımını değil, enerji güvenliği ve ekonomik sürdürülebilirliği de hedeflediği vurgulanıyor: “Uygun fiyatlı, güvenilir ve düşük karbonlu enerji çözümleri bir arada sunulmadıkça küresel enerji dönüşümü mümkün olmayacak.”
Geçen yıl küresel birincil enerji talebinin yaklaşık %2 arttığı, artışın yaklaşık %65’inin Asya-Pasifik bölgesinden geldiği ifade ediliyor. Energy Institute’ın verileri fosil yakıtların enerji karışımındaki payının hâlâ yüksek olduğunu gösteriyor. Uluslararası Enerji Ajansı ise geçen yıl petrol talebinin %30’un altında kaldığını ve kömür talebinin sadece %1 arttığını belirtiyor. Bu veriler, geçiş sürecinde ilerleme kaydedildiğini gösterse de fosil kaynaklara bağımlılığın hâlâ önemli olduğunu ortaya koyuyor.