Eğitim
neden hâlâ yoluna girmedi?
Türkiye’de Eğitim Neden Hâlâ Yolunu Bulamadı?
Eğitim, bir milletin damarlarında dolaşan kan gibidir. Bu kan kirlenirse, bütün beden hastalanır.
Türkiye’de eğitim uzun zamandır “yapboz” tahtasına dönmüş durumda. Müfredatlar değişiyor, sınav sistemleri yenileniyor, yeni projeler başlıyor… Ama hâlâ herkes aynı soruyu soruyor: Neden bir türlü yoluna girmedi?
Cevap basit ama acı: Eğitim bizde hiçbir zaman gerçek anlamda “milli” bir politika olmadı. Her hükümet kendi anlayışına göre sistemi yeniden kurdu. Bu yüzden hiçbir model kök salamadı.
Geçmişten Bugüne İstikrarsızlık
Cumhuriyet’in ilk yıllarında okuma-yazma seferberlikleri, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, köy enstitüleri gibi cesur adımlar atıldı. Ama sonraki yıllarda bu ideal, ideolojik tartışmaların ve siyasi hesapların gölgesinde kaldı.
1980’lerden itibaren dershane ve özel okul kültürü, eğitimin ticarileşmesine yol açtı. 2000’lerden bu yana ise sınav sistemleri ve müfredatlar neredeyse her bakan değişiminde elden geçirildi. Sonuç: Öğrenci, veli ve öğretmen, “bir sonraki değişiklik” korkusuyla yaşamaya başladı.
Bugünkü Tablo!
Siyasi Müdahaleler: Eğitim, hükümetler değiştikçe farklı yönlere çekiliyor.
Öğretmen Motivasyonu: Atama sorunları, düşük maaşlar, mesleki gelişim eksikliği…
Sınav Odaklılık: Ezbercilik, yaratıcılığı boğuyor.
Müfredat Karmaşası: Sürekli değişim, istikrarı imkânsız kılıyor.
Eşitsizlik: Şehir–köy, özel–devlet okulu arasındaki uçurum büyüyor.
Bu zincirleme arıza, topluma da yansıyor. Gençler, yeteneklerini keşfetmek yerine test çözüp puan peşinde koşuyor. Eğitimli beyinler fırsat buldukça yurtdışına gitmek istiyor. Ve biz, her on yılda bir “kaybolan nesiller” gerçeğiyle yüzleşiyoruz.
Meslek Liseleri: Kayıp Potansiyelin Hikâyesi. Meslek liseleri, sanayi ve üretim hayatının omurgası olabilecek potansiyele sahipken, yıllarca “akademik başarıda geri kalan öğrencilerin gittiği okullar” olarak etiketlendi. Oysa gelişmiş ülkelerde mesleki eğitim, ekonominin doğrudan ihtiyaçlarına cevap veren bir strateji alanıdır.
Türkiye’de ise meslek liseleri şu sorunlarla boğuşuyor:
İmaj Sorunu: Toplumda “başarısızların okulu” algısı.
Güncel Olmayan Müfredat: Sanayinin gerçek ihtiyaçlarıyla uyumlu olmayan ders içerikleri.
Staj ve İş Bağlantısı Eksikliği: Öğrenciler mezun olduğunda sektörle güçlü bağ kuramıyor.
Donanım Yetersizliği: Atölye ve laboratuvarların teknolojiden geri kalması.
Doğru planlama ile meslek liseleri: Yerli üretim gücünü artırır, işsizliği azaltır, yüksek teknoloji alanlarında nitelikli ara eleman yetiştirir.
Bunun için önce algı değişmelidir. Meslek lisesi başarısızların değil, üretimin ve kalkınmanın okuludur.
Çıkış Yolu!
Gerçek çözüm, “yeni bir sınav sistemi” ya da “müfredat değişikliği” değil. Öncelikle Milli Eğitim Anayasası gibi, hükümetler değişse bile bozulmayan bir ana yol haritası şart. Öğretmen, sistemin en güçlü halkası yapılmalı, hem maddi hem manevi olarak desteklenmeli, meslek liseleri, sanayi ile doğrudan iş birliği yapacak şekilde yeniden yapılandırılmalı.
Ve aile–okul–toplum iş birliği güçlenmeli. Eğitim, yalnızca öğretmenin değil, bütün toplumun sorumluluğu olmalı.
Son Söz!
Türkiye, zamanında köy enstitüleri gibi dünyaya örnek bir modeli hayata geçirmiş bir ülke. Bu potansiyel hâlâ var. Ama istikrar ve siyasi irade olmadan mümkün değil. Eğitimde sessiz devrim dediğimiz şey; kökten yıkmak değil, sabırla ve kararlılıkla istikrarı inşa etmek. Bugün atılacak doğru adımlar, yarın torunlarımızın kaderini belirleyecek. Eğer bu adımı şimdi atmazsak, on yıl sonra yine aynı soruyu soruyor olacağız:
Eğitim neden hâlâ yoluna girmedi?