Artık yeni bir sözleşmeye ihtiyacımız var:
Sadece maaş sözleşmesi değil,
Öğretmen-Toplum-Öğrenci arasında
bir vicdan sözleşmesi.
Bir ülkenin en büyük umudu, yetiştirdiği gençleridir.
Ama biz, yıllardır bu umudu yeşertmekte zorlanıyoruz.
Çocuklarımızı okullara emanet ediyoruz; onlara bilgi, beceri, ahlak, vizyon kazandırılsın diye…
Karşılığında ne istiyoruz?
Sadece iyi insan olmalarını, hayata hazır bireyler olarak yetişmelerini…
Ama verilenle istenen arasında derin bir uçurum var.
Eğitimi veren taraf mutlu değil!
Öğretmen, yıllarını adadığı mesleğinde tükenmiş hissediyor.
Çünkü başarı, fedakârlık, çaba… artık evrakla, puanla, kâğıt üzerinde ölçülüyor.
Eğitimi alan taraf da mutlu değil!
Öğrenci, bilgiyi merakla aramıyor artık; ezberle sınav geçmeye çalışıyor.
Sorgulamayı, üretmeyi, denemeyi değil; “sistemi geçmeyi” öğreniyor.
Arada ise kimse yok… Ne gerçekten ölçen ne gerçekten denetleyen…
Kaç öğretmen müfredatı tamamlamış, kaç öğrenci konuyu anlamış, kaç aile memnun… Bilen yok, soran yok.
Bugünlerde öğretmenlerimiz haklı olarak maaşlarında artış istiyor.
Geçim derdi, mesleğin saygınlığını gölgeledi; alın teri karşılıksız kalmamalı.
Evet, öğretmen emeğinin karşılığını almalı. Çünkü eğitim, ucuz emekle sürdürülemez.
Ama unutmamamız gereken bir gerçek var:
Hak aramak, aynı zamanda sorumluluk taşımaktır.
Zam talep eden öğretmen,
“Ben bu maaşla daha iyi ders vereceğim, daha çok üreteceğim, öğrencime en iyisini sunacağım” diyebilmeli. Çünkü bir öğretmenin istediği zam kadar, öğrencisinin aldığı eğitimin niteliğini de düşünmesi gerekir.
Toplum, sadece alan değil, veren tarafı da ölçmeli.
Fedakârlık edenle etmeyen aynı kefeye konmamalı.
Artık yeni bir sözleşmeye ihtiyacımız var:
Sadece maaş sözleşmesi değil,
Öğretmen-Toplum-Öğrenci arasında bir vicdan sözleşmesi.
Bir taraf emeğinin karşılığını alsın, diğer taraf da aldığı eğitimin karşılığını görsün.
Öğretmen değer bulsun, öğrenci değer kazansın, ülke geleceğini kazansın.
Çünkü eğitim, ülkenin yarınıdır.
Ve biz yarınımızı her geçen yıl biraz daha yitiriyoruz.
Artık sormanın vakti geldi:
“Biz çocuklarımıza ne verdik ki, geleceğimizden ne bekliyoruz?”