Devlet Bahçeli, uluslararası ve bölgesel gelişmeleri analiz ederek önemli değerlendirmelerde bulundu. Güncel ve kapsamlı içerik için detaylar burada.
Uluslararası arenada ve bölgesel coğrafyamızda yaşanan gelişmeler, gün geçtikçe daha da karmaşık ve tehlikeli bir hal almaktadır. Bir yanda geniş ve çeşitli coğrafyamızın barış ve istikrarını tehdit eden unsurlar, diğer yanda küresel dengeleri sarsmaya çalışan güç odaklarının artan saldırıları, insanlığın ortak geleceğine yönelik karanlık senaryoları hızla devreye sokmaktadır. Bu durum, her birimizin, milletimizin ve devletimizin sorumluluğu haline gelmiş, kritik bir dönemeçte bulunmaktayız.
Yıllardır süregelen kırılganlık ve hassasiyetlerle şekillenen bölgesel barış ortamı, maalesef, tam anlamıyla çözülme ve tahrip edilme tehdidiyle karşı karşıyadır. Diplomatik mekanizmaların ve barışçıl diyalogların giderek zayıflaması, uluslararası toplumun bu konuda aldığı önlemlerin yetersizliği ve inandırıcılığının azalması, büyük bir endişe kaynağıdır. Bu ortamda, “YENİ BİR DÜNYA SAVAŞININ KADEME KADEME AĞLARI ÖRÜLMEKTEDİR” şeklinde uyarılar yapmak, artık göz ardı edilmemesi gereken ciddi bir gerçektir.
Uluslararası sistemde, gücü elinde bulunduranların çıkar ve güç odaklarının üstünlüğü, adil olmayan, çarpık ve zalimane bir düzeni pekiştirmektedir. Bu düzen, “haklının güçsüz, güçlünün haksız” olduğu bir paradigmayı benimsemiş, siyasi, stratejik ve ekonomi-politik alanlarda ciddi sorunlar ve çatışmalar doğurmaktadır. Özellikle Siyonist-Emperyalist güçlerin, küresel sistemi yıkım tüneline sokmak ve çok vektörlü krizleri zincirleme reaksiyonlarla büyütmek amacıyla, konvansiyonel saldırı ve tertipleri hızla artırdığı görülmektedir.
İsrail’in 13 Haziran 2025 tarihinde İran’a karşı başlattığı saldırı, ülkemizde ve bölgemizde yeni bir kaos ve karmaşa dinamiği yaratma potansiyeline sahip olup, uluslararası barış ve istikrar açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Mevcut durum oldukça ciddidir ve stratejik olarak, hedef ülkeleri doğru anlamak ve doğru yorumlamak, onların bağımsızlık ve bağımsızlıklarını koruma kararlılığıyla hareket etmek hayati önem taşımaktadır. Bu, aynı zamanda, karşılıklı olarak ilan edilmemiş bir savaş haliyle karşı karşıya kaldığımızın göstergesidir. Kuzey sınırlarımızda, üç yılı aşkın süredir devam eden Rusya-Ukrayna savaşında halen bir çözüme ulaşılmamışken, güney sınırlarımızda Batı’nın kirli ve sinsi planlarını hayata geçiren İsrail’in İran’a yönelik saldırgan tutumu, sadece nükleer ihtilaflar ile izah edilemeyecek kadar derin ve kapsamlıdır.
Irak ve Suriye’de yaşanan haksız ve hukuksuz saldırıların, Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni savaşlar çıkarma niyetleriyle, güvenilmez ve tutarsız politikalarla desteklendiği görülmektedir. ABD Başkanı’nın savaş bitirme vaadinin arkasında yatan gerçek, yeni çatışma ve karmaşayı körüklemek ve bölgesel istikrarsızlığı derinleştirmektir. Bu bağlamda, ABD halkı, en adil ve hakkaniyetli muameleyi hak eden tarafdır. İsrail Başbakanı’nın İran’ın nükleer kapasitesini sona erdirmek adına saldırıya geçtiği yönündeki açıklaması, çelişkilerle dolu, soykırımcı ve akıl tutulması yaşayan bir yaklaşımın göstergesidir. İran veya bölgesel diğer ülkelerin nükleer silah geliştirmeleri, uluslararası hukuk ve adalet ilkeleri çerçevesinde ciddi bir sorun teşkil ederken, diğer yandan İsrail’in bu konuda hiçbir eleştiriye uğramadan hareket etmesi, çifte standart ve adaletsizliğin en açık örneğidir.
İşte bu noktada, bölgedeki mazlumların ve masumların hayatını tehdit eden İsrail’in, güç ve zor kullanma politikası, dünya barışını tehdit eden büyük bir vandallık ve suç işleme kapasitesiyle hareket etmektedir. ABD’nin İran’a karşı fiili saldırısı ve İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma kararı, bölgesel çatışma riskini artıran yeni bir aşamayı temsil etmektedir. Tüm bu gelişmeler, diplomasiyi ve aklıselimi öne çıkarmayı zorunlu kılmakta, savaş yerine barışçıl çözüm yollarını tercih etmek, her ülkenin menfaatine ve sorumluluğudur.
Nükleer silahların devreye girmesi ve yeni bir dünya savaşını tetikleyici adımlar, insanlığın kıyametini hazırlamak anlamına gelir. Bu nedenle, İsrail’in durdurulması, uluslararası toplumun en temel görevi olmalıdır. Bu bağlamda, İran’ın rejimiyle ilgili olası hedefler ve saldırılar, özellikle tarihi Türk kentlerinin bombalanması gibi stratejik ve sembolik mesajlar içermekte olup, bölge ülkelerine ve bölgesel istikrara ciddi zararlar vermektedir. Irak, Suriye ve İran’dan sonra hangi ülkenin gündemde olacağını kestirmek güç değildir. Ancak, bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, bağımsızlığı ve egemenliği, başka hiçbir mülahazanın ve tehdidin önünde durmaktadır.
Milletimizin, devletimizin ve hükümetimizin, milli güvenliğimizi ve iç barışımızı koruma adına, bağımsız ve tarafsız hareket etmeleri, yalan ve saptırmalardan uzak durmaları, iç ve dış tehditlere karşı dikkatli ve uyanık olmaları kaçınılmazdır. Bu noktada, kimse dokunulmaz değildir ve herkes, hukukun üstünlüğü ve adalet ilkeleri çerçevesinde hesap vermeye hazır olmalıdır. Türkiye’nin, bölgesel ve küresel güç odaklarının oyunlarına alet olmadan, milli çıkarlarını koruyacak ve devlet bütünlüğünü sürdürecek kararlılığa sahip olması en büyük güvencemizdir.
Türk milleti ve devleti, tarih boyunca varlığını ve bağımsızlığını koruma konusunda azim ve kararlılık göstermiştir. Bu büyük millet, barış ve huzur ortamını tesis etmek, bölgesel istikrarı sağlamak ve uluslararası barışa katkıda bulunmak için her zaman elini taşın altına koymuştur. Bugün de, yeni yüzyılın başlangıcında, birlik ve beraberlik içinde hareket ederek, Türkiye Yüzyılı’na güçlü adımlar atmak, en büyük önceliğimizdir.
Her türlü provokasyona karşı dikkatli olmak, milli birlik ve beraberliğimizi pekiştirmek, terör ve bölücü faaliyetlere karşı kararlı durmak, en temel görevimizdir. Türkiye Cumhuriyeti, sadece kendi sınırları içinde değil, bölgesinde ve dünyada barış ve istikrarın teminatı olmaya devam edecektir. Bu doğrultuda, milli iradeye ve milletimizin iradesine sahip çıkmak, geleceğimizi güvenle inşa etmek en büyük sorumluluğumuzdur.
Unutulmamalıdır ki, Türk milleti her zaman hedeftedir ve her zaman direnç gösterecek güç ve kudrete sahiptir. Bu nedenle, bütün hesaplar ve planlar, milletimizin azim ve kararlılığı karşısında boşa çıkacaktır. Tarih, milli direnişimizin ve bağımsızlık tutkumuzun en büyük kanıtıdır. Allah birlik ve beraberliğimizi daim eylesin, vatanımıza ve milletimize hayırlı hizmetler nasip etsin.